Sitemizde Ara

  • Adli Tıp Kurumu Başkanı Doç. Dr. İnce’den medya kazası incileri
  • “Damacana Naci” ile Adli Tıp bağlantısı... Can Dündar’dan çarpıcı yorum...

RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı

Münevver Karabulut’un geçen Mart ayında feci şekilde öldürülmesi sonrasındaki gelişmeler, Adli Tıp Kurumu'nun yeni Başkanı Doç. Dr. Haluk İnce’nin dudak uçuklatan açıklamalarıyla adeta felakete dönüşüyor.

Göreve geldiği ilk günlerde “tıp” oyunu oynayarak, ağzını bıçak açmayan Haluk İnce, konuşmaya başlayınca amiyane deyimle vitesi boşa aldı...

Adli Tıp Kurumu’nun üç ay önce başına atanan Haluk İnce medya ilişkileri tarafında öylesine ciddi hatalar yapıyor ki resmen “Kriz nasıl yönetilmez” başlığı altında ders olur...

 

Haluk İnce, “Münevver Karabulut cinayeti” gibi toplumun her kesiminden insanın hassasiyetle yaklaştığı bir konuda soyadının aksine incelikten yoksun davrandı.

Bir kaç hafta önce Hürriyet’e verdiği demeçte, olayı kurumundan çok  “sanki kendi üzerine kurmuş” gibiydi.

“Kişisel bir komplo”ya dönüştüğüne inanan yeni başkan, bu tavrı ile de medya kazalarının bir kaçını üst üste işledi.

Münevver Karabulut’un ilk otopsi raporunda genç kızın bedeninin üzerinde “sperm lekeleri”ne rastlandığı yazıldı.

Ama bir kaç gün sonra, bu kez bu lekelerin kızın bedenine daha sonradan kaza eseri bulaştığı ortaya çıktı.

İşte bu ilk olayda Haluk İnce’nin tavrı tamamen bir panik ve empatiden yoksundu.

Haluk İnce şöyle diyordu:


 

“Bizim ‘kontaminasyon (bulaşma) dediğimiz bir olay. Sperm, Münevver Karabulut’un otopsisiyle aynı anda otopsisi yapılan ve trafik kazasında hayatını kaybeden yan masadaki bir cesetten bulaşmış. Diğer otopsiyi yapan hekimin Münevver’in otopsisiyle ilgilenen teknisyenden ‘şunun ucundan bir tutsana’ tarzı yardım istemesi nedeniyle… O cesedin elbiselerini çıkaran teknisyen aynı eldivenle Münevver’in elbiselerini de çıkarmış. Ölümden hemen sonra gerçekleşen primer gevşeklik nedeniyle ortaya çıkan sperm o zaman bulaşmış. Milyonda birlik bir hata…

Başkan’ın, “milyonda birlik hata” diye nitelendirdiği bu sperm bulaşmasının, daha sonra doğru olmadığı ve “bulaşan şeyin ter ve tükürük gibi bir vücut sıvısı olduğu” ortaya çıktı.

Kendinden çok emin yapılan bu pervasız açıklamadan sonra kurumun yeni başkanı artık medyanın kapsama alanına girmişti.

Aynı açıklamada son derece dikkatli olunması gereken bir soruşturma sürecini zedeleyecek ifadelerde de bulunuyordu Doç. Dr. Haluk İnce:

“Hatanın kusur olarak değerlendirilmesi için zararın ortaya çıkması gerekir. Sosyal olarak ailenin üzüntüsü dışında zarar yoktur. Vicdanım rahat.”

Vicdanı “rahat” yapılan bu açıklama ile kimsenin vicdanı rahatlamamış tam aksine Adli Tıp Başkanı’nın empatiden yoksun sözleri öfke yaratmıştı.

Kızını feci şekilde bir cinayette kaybetmiş olan “aile dışında kimse zarar görmedi” diye teselli bulmak, hukuki tarafı bir yana bırakılsa bile vicdani tarafında infial yaratmaya yetiyordu. Ama, Haluk İnce bunun farkında değil.

Nitekim Devlet Denetleme Kurumu Adli Tıp Kurumu’nu denetlenmesi gerektiğine karar verdi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün talimatıyla.

Kurumun Başkanı’nın, Cumartesi günü Hürriyet Gazetesi’ne yaptığı açıklama ise başlı başına bir medya duvarına toslamaktı.

Başkan, “savcılığı ve polis yetkililerini suçlamayı” yeğlediği açıklamasında “savcının olay yerinde bulunmadığını iddia ediyor” ve “polisin genç kızın bedeni üzerinde özensiz davrandığını” ima ederek, kurumu “temize çıkarmaya” çalışıyordu.

Bu arada, bir önceki sözlerinden ders almadığını da ortaya koyuyordu:

“Cesede yan masadan spermin buluşması hata ve özen eksikliği. Ama bir hatalı davranışın kusur olarak değerlendirilmesi için zararın ortaya çıkması gerekiyor. Yani soruşturmanın yönü değişse, deliller karartılsaydı bu kesinlikle kusurdu. Savcıda da yeteri kadar delil var.

Münevver’in ailesinin yaşadığı çok ciddi travma var. Beyefendinin, kurumumuzla ilgili söylediği hiçbir şeyi kabul etmiyorum. En azından üç aylık dönem için kabul etmiyorum.”


Haluk İnce “A4 kağıdı kadar temiz olduğunu” söyleyerek, sadece zeki olmayıp, lider olduğunu da açıklıyor ve bizi nedense kendisiyle ilgili olarak aydınlatıyordu:

“A4 kağıdı ne kadar temizse ben de öyle geldim buraya. Aynı şekilde gitmek istiyorum. Güllük gülistanlık bir yere gelmediğimi biliyordum ama lütfen kimse benim zekamla da dalga geçmesin. Zeki bir adamım, bu konuda tevazu kabul etmiyorum. Ben yönetici değil, liderim.”

Ertesi gün medyadaki yalanlama Habertürk Gazetesi’nden geldi.

Gazete, olay yeri inceleme ekiplerinin çalışması sırasında “savcının orada bulunduğunu gösteren fotoğrafı” yayınlarken Münevver Karabulut’a “otopsi sırasında kayıtta bulunması gereken” kamera kayıtlarının silindiğini de duyurdu.

SONUÇ

Adli Tıp Kurumu Başkanı’nın bu açıklamaları “kendi başına bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya gider” yönündeki devlet büyüklerinin pervasızlığının sanki devamı gibi.

Milliyet Gazetesi'ndeki Pazar günkü köşesinde Can Dündar, Bursa’nın Çekirge ilçesinde bir siteye su götüren Naci isimli birisinin “sitenin asansöründe boş damacanaya tecavüz ederken” yakalandığı haberini ti’ye almış.

“Ya davulcuya ya zurnacıya” anlayışını sitenin kamerası tarafından kayıt edilen bu “acaip” olay üzerinden değerlendiren Can Dündar, herkese gönderme yapmış:

“Adli Tıp, ‘damacananın ruh sağlığının etkilenmediği’ne hükmetmiş olmalı ki Naci tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi.

Yetkililer, çıkıp
‘Çocuk damacananın ağzına bakmış, tahrik olmuş. Damacananla ilgilenmez, ağzını açık bırakırsan ya sucuya kaçar, ya bucuya’ diye söylenebilir.”