Sitemizde Ara

  • Medya,  Suudi Prens’ten nasıl yerel bir hikaye çıkardı?
  • İslami burjuvazinin adı kondu, pek de yakıştı: Ak Türkler
  • Burjuvazi nedir, ne değildir? Kılıçbay’dan ders gibi sözler


RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı


Bürokratların ve yerel yöneticilerin en büyük yanılgısı gazetecilerin haber yaparken “yarar” olgusuyla hareket edeceğine olan saf inançlarıdır.

Bu haftaki Medya Kazası Raporu da bu “saf” inancın arkasındaki hikayeyi anlatıyor.

Medya kazasını işleyen Bodrum Ticaret Odası Başkanı Mahmut Kocadon.

Başkan, Hürriyet Gazetesi Ekonomi Müdürü Vahap Munyar’ı telefonla arayarak medyayı şikayet ediyor.


Gazetecinin “en halden anlayanı” olacağını düşündüğü Vahap Munyar’dan “Suudi Prensi Bandar Bin Halid Al Saud’u eşiyle Bodrumda bir teknede şampanya içerken gösteren fotoğrafı” medyanın “niye çektiğini” sorguluyor.

Ardından, “bu fotoğraflar yüzünden bodrum ekonomisinin zarar gördüğü” yolunda serzenişte bulunuyor.

Günlüğü 15 bin Euro’ya tekne kiralayan Prens ve ailesi için şu yorumu yapıyor, Kocadon:
“O fotoğraf ve haberin çıkması Bodrum için hiç iyi olmadı.”

Vahap Munyar, “neden” diye soruyor.
Kocadon, “İçki içerken görüntülenmek Suudi Prensi rahatsız eder” diyor.

Vahap Munyar bu kez gazeteci kurnazlığı ile üzerine gidiyor, Ticaret Odası Başkanı’nın:
“Güverteye çıkıp içtiklerine göre belki de rahatsız olmamışlardır. Hem o fotoğraf ve haberin Bodrum’a ne zararı olabilir ki?”

Kocadon’un cevabı şöyle:
“Bu şekilde deşifre olma riski yaşarsa, Suudi Prens bir daha Bodrum’a gelmek istemez. Bakın şu anda Libya lideri Muammer Kaddafi’nin oğulları da Bodrum’da tatil yapıyor. Körfez ülkelerinden gelen varlıklı insanların Bodrum’da kiraladığı tekne sayısı 20 dolayında...”

Kocadon, kendi açısından haklı gibi görünüyor bu serzenişinde. Ama bir medya gerçeğinin de farkında değil...“Medyamız yanlış anlamazsa eğer ricamız, bu tür fotoğraf ve haberlere yer vermemeleri” diyerek dilinin altındaki baklayı da çıkarıveriyor.

Gazetecinin tek derdi “yararlı” olmak duygusu değildir.
Gazetecinin en önemli derdi haberdir, haberin ta kendisidir.

Burada da ülkesi şeriatla yönetilip, kadınların çarşafa sokulduğu, şeriat düzeninin değil alkol almak, nefes almayı bile düzenlediği bir ülkenin prensini Bodrum’da şampanya ile yakalamak “başarılı” gazeteciliktir.

Gazeteci de gazeteciliğin yapar, bunu yayınlar.

Sizin kerterizinizden “yararlı mıyım, değil miyim” diye düşünmez.

Bu olaydan çıkarılacak birinci ders bu.

İkinci ders, gazetecilerden böyle bir şey istenmemesi.

Üçüncü ders ise böyle bir şeyi bir gazeteciden isterseniz, onun ne kadar halden anlayan birisi olsa bile köşesinde yayınlayacağı gerçeği.

Vahap Munyar, gazetecilerin bu tür “yarar” yaklaşımlarına ne kadar uzak olabileceğine ilişkin yorumunu soru işaretiyle yazısına ekliyor:

“Bir tarafta, teknede başı açık eşiyle şampanya yudumlayan Suudi Prensi’ni görüntüleyip, Türkiye’de bazı kesimlere mesaj vermek...
Diğer tarafta, Bodrum’dan yüzleri güldüren zengin turisti kaçıracak etken olmak...

Bu ikilem içinde Bodrum Ticaret Odası Başkası Kocadon’ın
“Lütfen bize yardım edin” çağrısına uyan olur mu?”


SONUÇ

Türkiye gibi “islami burjuvazi” üzerine hassas analizler yapıldığı bir ülkeye bir Suudi Prens’in gelip, şampanya kadehi ile medyaya yakalanması büyük haber.

Hele, Beyaz Türkler’den Ak Türkler’e geçen Türkiye’deki burjuvazi ağırlığının çarpıcı yorumları geçen haftanın tartışma konuları arasındayken.
Serdar Turgut'un Akşam Gazetesi’nde 4 Ağustos Salı günkü köşesine göz atalım:

“İktidar gücüyle desteklenen 'Ak Türkler', 'Beyaz Türkler'in yerini almaya başladı. Artık ekonomik ve sosyal güç onların elinde.

AKP'nin yarattığı güç odağı olan
'Ak Türkler', eskinin güç odağı olan 'Beyaz Türkler'i çoktan yendiler ve onları 'ötekileştirmeye’ başladılar.

Günümüz Türkiye'sinin
'Öteki Türkiye'sini artık 'Beyaz Türkler' oluşturuyor. Duruşları, tavırları, kılık kıyafetleri, zevkleri (zevksizlikleri), konuşma biçimleriyle ve hatta ses tonlarıyla bile gördüğünüz an tanımlayabileceğiniz bu 'Ak Türkler'in güç odağını yaratma mücadelesi toplumsal yaşamın her alanında yaşanıyor.”

Suudi Prens, tam Ak Türkler kavramının medya tarafından üretildiği bir dönemde bu ülkeye gelince, medya onun hayatı ile bizim Ak Türkler arasında illiyet bağı kurmakta doğal olarak gecikmedi.

İslami burjuvazi üzerine geçtiğimiz haftalarda önemli çıkışlardan bir tanesini de MÜSİAD’ın eski kurucu başkanı Erol Yarar yapmıştı.
Star Gazetesi’nden Fadime Özkan ile görüşürken, “90’lardan sonra yeni bir burjuva sınıfı oluştu” yargısına, “yeni değil, asli burjuva sınıfı, çünkü devletten beslenmeyen bir sınıf” cevabını vermişti.

Ve, “milli” olduğunu vurguladıktan sonra “bu sınıf artık marka giyiyor” diyerek, islami burjuvazinin doğuşunun kendince analizini yaptı.
Newsweek Dergisi’ndeki köşesinde Mehmet Ali Kılıçbay bu analize katılmadığını bakın nasıl anlatıyor:

“Burjuvazinin tarihi bir devletten beslenme tarihidir. Kendi başına zenginleşen hiç bir burjuva sınıfı yoktur. Bu Türkiye’de islami veya değil, hepsi için böyledir.

Ayrıca yeryüzünde hiçbir burjuvazi milli değildir. Milli burjuvazi olmaz, olamaz. Ancak uluslararası bağlantılar kuramayan küçük burjuvaziler zorunlu olarak yerel kalırlar.”