Sitemizde Ara

  • Kelimeye basıp yuvarlanmak nasıl olur, en     kaygan kelime hangisidir?
  • Gör ki neler geldi o garip başa... Neşet Ertaş’tan bir “abdal” dersi...
  • Tanınmak ya da tanınmamak... İşte bütün mesele...


    RAPORU HAZIRLAYANLAR:
    Azime Acar & Ender Bölükbaşı


     

Türkçe’de en uzun kelimeyi türetmek gibi bir niyetimiz yok.

Bu hafta medya kazalarının belki de on yıl sonra bile hatırlanacak olanlarından biri Nil Karaibrahimgil tarafından işlenince bize de bunun üzerine yorum yapmak düştü.

Nil Karaibrahimgil, önümüzdeki yıllarda artık Google’da aranırken ismi halk ozanı Neşet Ertaş ile birlikte sıkça anılacak, bu kesin.

Yaptığı ilginç pop şarkıları yanısıra başarılı reklam cıngıllarıyla tanınan son yılların trend ismi Nil Karaibrahimgil, geçtiğimiz aylarda “Neşet Ertaş’ı tanımıyorum” deyince ilk medya kazasını işlemişti.

Bir radyo programına katılan Nil Karaibrahimgil’e tıpkı yıllar önce Küçük Emrah’a sorulduğu gibi tuzak bir soru yöneltilmiş ve “Neşet Ertaş’ı tanıyor musun” diye pat diye sorulmuş, Nil de bütün kendine güvenin saflığı ile “Hayır tanımıyorum” deyivermişti.

Küçük Emrah ise yıllar önce “Mozart’ı tanıyor musunuz?” şeklindeki kaygan soruya basıp düşmüş, "Tanırım iyi çocuktur, geçende konserine de gittik zaten" diyerek benzer bir safdillikle medyanın diline dolanmıştı.

Nil Karaibrahimgil’in kazasının zincirleme reaksiyona dönüşmesi ise yine kendisinin geçen haftaki bir açıklaması ile oldu.

Ali Atıf Bir’in Birgün TV’deki programında, bir soru üzerine, bu kez yılların sanatçısı Neşet Ertaş için “Fena mı oldu, sayemde tanındı” deyiverdi.

Pop yıldızının bu sözleri öylesine bir kırgınlık ve infial yarattı ki bu zamana kadar hiç konuşmayan Neşet Ertaş, Nil için “ham meyve” açıklamasını yapıp, “çocuğun lafı ciddiye alınmaz” diye ince bir gönderme yaptı.

İş bu aşamadan sonra Nil Karaibrahimgil için kriz yönetimine dönüşmüştü. Hemen kağıda kaleme sarılan Nil, en iyi yaptığı şeyi icra etti, kelimelere sığındı.

Neşet Ertaş’a bir özür mektubu döşendi. Mektupta şöyle diyordu, Nil;

“... Sonra her şey nasıl bu hale geldi bilmiyorum. İnsan bazen kelimelere basıp yuvarlanabilir. Bu ‘sayemde’ kelimesini de ‘vesile olabildiysem ne mutlu’ ile değiştirmek isterim.”

Nil belki kelimeyi değiştirmek istiyordu ama artık çok geçti.

Ne kadar geç olduğunu da Ali Saydam, Akşam Gazetesi’nde Pazar günkü köşesinde bakın nasıl açıklıyor;

“Sıradan insanların devirdiği çamlar, normal bir bardağın kırılmasıysa, bunlarınki Baccara ya da Bohemya kristalinin kırılması gibidir. Sonra belki yapıştırabilirsiniz ancak kamu vicdanında 'kırıldıktan sonra yapıştırılmış kristal' olarak kalırlar.”

Bütün bu toz dumanın içinde bir radyo programında karşı karşıya gelen Nil Karaibrahimgil’e Neşet Ertaş zarafetle bir “abdal” dersi verdi.

“Ben unutulması gereken bir yaştayım. 55 senedir aralıksız türküler verdim. Biri unutsa biri unutulmaz artık. O unutulmamazlık dinleyicinin gönlüne kaldı. Bu kızımız da gönlümüze taze bir gül atmış oldu.”

SONUÇ
Neşet Ertaş’ın tanınmaması aslında sadece Nil Karaibrahimgil’in sorunu değil. Ama, Neşet Ertaş’ın tanınmaya ihtiyacı olduğu veya tanınmak için çabaladığı savı da doğru değil.

Kaygusuz Abdal’ın sekizinci kuşaktan torunu olan Neşet Ertaş, Nil Karaibrahimgil’in dünyasına hiç değmiyor, başka dünyadan biri. Reklam cıngılları üreten ve bir şeyi tanıtmak üzerine hayata bakan Nil için, kendini tanıtmayı umursamayan “abdal” dünyasından bakan Neşet Ertaş’ı tanımaması doğal.

Ama bu tabii ki ayıbını örtmüyor.

Birgün Gazetesi'nden Onur Caymaz Pazar günkü köşesinde Nil’in durumunu ifade ederken, “Neşet Ertaş sana extralarge” diyerek Nil'in şarkısına atıfta bulunuyor;

“Hadi türkü hiç dinlemedin, anladık ama adamın adını bile mi duymadın? Pamuklara sarılı mı yaşıyorsun; gittiğin bir düğünde hiç ‘dane dane benleri var’ çalınmadı mı, ‘gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen’ diye bir dize içini acıtmadı mı hiç?”

TRT’nin bile yıllar önce kendisinden “ölmüş” olarak söz edildiğini kendi kulaklarıyla duyan halk ozanı, popüler dünyanın galaksisine bile uğramıyor. Bunu da hiç umursamıyor.

Ertaş, kendi durumunu en güzel kendi sözleriyle bakın nasıl ifade ediyor;

"Zenginsen ya bey derler ya paşa
Fukaraysan abdal derler ya cingan haşa
"