Sitemizde Ara

Üç ipucu birbirine dolanırsa ne olur?
• Bir Volkan patladı, bu sefer külleriyle değil ama sözleriyle bizi esir aldı
Gazetecinin vicdanına sığınılır mı? Ayşe Arman’dan çarpıcı uyarı



RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı


Bu hafta gazetelerin birinci sayfalarına göz atınca, karşımıza kendiliğinden “Krizde Yap &Yapma” listesinin önemli maddeleri çıkıverdi.

Biz olup biteni aktarırken, siz zaten ipucunu şıp diye yakalayacaksınız.

Ama işin şaşılası yanı, bu krizleri yönetmekten birinci derecede sorumlu olanların hali pür melali.

Trabzon’daki vaka ile başlayalım.

Uzungöl’deki Havacılık Festivali’nde, Mehmet Yıldız yamaç paraşütü ile göle düşünce, AKUT görevlileri yüzerek 15 dakikada ulaştılar ama Mehmet Yıldız ne yazık ki kurtarılamadı.

Niye mi yüzerek ulaştılar?


Zira Mehmet Yıldız’ın göle düşmesiyle birlikte “tedbir amaçlı” gölde bulunan botun meğerse benzini olmadığı acı biçimde anlaşıldı.

“Botun benzini olsaydı kurtulabilirdi, geç müdahale edildi” tartışmaları da aldı başını yürüdü.
Botun sahibi Gümüşhane Afet ve Acil Durum Müdürlüğü yetkilileri ise “Göl kenarında botun yakıt deposu, gece birileri çalıştırmasın diye çıkarılmış”  açıklamasını yaptı.

İpucunu söylemeye gerek yok değil mi?

İkinci örnek, Meksika Körfezi'nde 11 kişinin hayatını kaybettiği petrol platformundaki kazadan sonra iki aydır bir türlü durdurulamayan petrol sızıntısı nedeniyle yaşanan çevre felaketi ve BP’nin CEO’sundan.

ABD Başkanı Barack Obama’nın "Kimin kıçının tekmeleneceğini bilmek istiyorum" diyecek kadar sert açıklamalarına muhatap olan CEO Tony Hayward, kendini tekneye attı, İngiltere’de ailesiyle birlikte yat yarışı izleyip, rahatlamaya çalıştı. Sen misin, krizin göbeğinde yarış izleyen...

Beyaz Saray, anında tepki göstererek, “Hayward’ın halkla ilişkiler hataları ve gaflarından bir diğeri” diye tanımladı bu rahatlama seansını.

Zira, CEO’nun felaketin en alevli günlerinde, petrol sızıntısını “Koca okyanusta bir damla” olarak tanımlayıvermesi henüz akıllardaydı.
Greenpeace’in Kampanya Sözcüsü Charlie Kronick ise  “CEO’nun felaketten büyük zarar gören insanların yarasına tuz bastığını” söyledi.

BP örneğiyle devam edelim.

Bir BP çalışanının patlama öncesinde yöneticilere “erken uyarıda bulunduğu, ancak dikkate alınmadığı bu haftanın bir diğer ipucuydu.

Malum, aslında doğal afetler dışındaki krizlerde, çoğu kez ipuçları “birileri” tarafından önceden görülür ve “birilerine” iletilir.

Velakin bir türlü seslerini ya yukarıdakilere duyuramazlar ya da duyanlar “Bir şey olmaz, boş ver” diyerek, kulak arkasına atarlar.

Anlaşılan BP’de de bu klasik durum gerçekleşmiş.

Gelelim üçüncü vakamıza.

Volkan Konak, Açıkhava konserinde “isim vermeden” ünlü sanatçıların sahne arkası isteklerini yerden yere vurunca gazetecilerin de yakın takibine takılıverdi.

Kendisinin de odasına istediği viski markasından, Tom Ford marka iç çamaşırına, isimleri vermediği “sanatçıları tasvirinden” aslında hangi sanatçıları kastettiğini bir bir ortaya döktüler.

Durduk yerde, kendi diliyle yarattığı bu krizde kendini savunurken “Ama ben isim vermemiştim” diyen Volkan Konak, siyasetçiler gibi faturayı medyaya çıkarıp, sözlerinin saptırıldığını söyledi.

İpucunu,  Hürriyet Gazetesi’nden Cengiz Semercioğlu’nun köşesinden okuyalım:

“Dün Volkan Konak basın açıklaması yapmış, ‘Ben konserimde hiçbir sanatçı arkadaşımın ismini vermedim’ diyor.
Doğru söylüyor. Volkan sadece tarif etti, biz ismini koyduk.
Gazeteci dediğin de böyle av köpeği gibi olmalı zaten, en ufak bir tarifte hedefi bulmalı.
Üstelik körün fili tarif ettiği gibi de etmedi, arife tarif gerektirmeyecek kadar netti.
‘Bornozuyla siyah camlı cipe binenler’ dedi.’İlginç kıyafetler giyerek bu iş olmaz’ dedi.’Kulisine şişe şişe viski isteyenler var’ dedi.
Bir hafta önce Ajda Pekkan ilginç kıyafetlerle sahneye çıkmışsa, Serdar Ortaç'ın kulisine viski istemesi haber olmuşsa, Ebru Gündeş'in konser sonrası bornozlu fotoğrafı çekilmişse...
Söyler misiniz Volkan kimleri tarif etmiş olabilir?”



SONUÇ

Son ipucunu, Hürriyet Pazar’da eşi Defne Samyeli ile olaylı boşanmasıyla gündeme gelen Eren Talu ile röportaj yapan Ayşe Arman'dan aktaralım:

“Ben gazeteciyim, taraf değilim, benim elimde bir teyp var, o teybe kim ne anlatırsa onu yazıyorum.

Elimde teyp varken ben gazeteciyim, arkadaş-markadaş değilim.

Onlarsa anlatıyorlar, anlatıyorlar, fakat şöyle bir şey oluyor. Saatlerce uğraşıyorum o metinleri bir yazı haline getiriyorum, sonra
‘Yok vazgeçtim, o kırılacak, bu üzülecek. Vicdanına sığınıyorum, yayınlama’ diyorlar…”