- Lars von Trier’den kaş yapayım derken göz çıkarma ifadesi
- Bir fotoğraf üzerine başlatılan “gazeteci etiği” tartışmaları
- Ahmet Altan’dan “cennetten kovulma” hikayesi
RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
Danimarkalı aykırı film yönetmeni Lars von Trier’den bahseceğiz bu haftaki yazımızda.
Ünü yönetmen, geçtiğimiz Mayıs ayında Cannes Film Festivali sırasında düzenlediği basın toplantısı sırasında kendince şakayla karışık “Hitler ve Nazizm” üzerine öyle sözler söyledi ki iş dönüp dolaşıp, Fransa’da hakkında soruşturma açılmasına yol açtı.
Hatırlatalım, Cannes Film Festivali’nde Melancholia adlı filminin özel gösterimi nedeniyle düzenlediği basın toplantısında ne demişti Lars von Trier.
Danimarkalı olmasına rağmen Alman kökenleriyle ilgili gelen bir soru üzerine, sözün nereye gideceğini bilmeden konuşmanın ne derece zararlı olacağına dair iyi örneklerden birisiydi Lars von Trier’in bu konuşması:
“...Ne diyebilirim ki. Hitler’i anlıyorum. Tamam, bazı yanlış şeyler yaptı ama onu sonunda bir sığınağın içinde tek başına otururken görebiliyorum. Ona az da olsa sempati duyuyorum.”
Bu aşamadan sonra hata yaptığının farkına varan ünlü yönetmen, lafı biraz çevirmeye çalışırken iyice batağa saplanmıştı:
“Hadi ama ben İkinci Dünya Savaşı’ndan yana değilim ya da Yahudilere karşı değilim. Ayrıca Yahudileri de seviyorum. Belki fazla değil. Çünkü İsrail büyük ağrı yaratıyor. Bunu da kabul edelim. Bu cümleyi nasıl sonlandıracağımı bilemiyorum. Tamam, ben Nazi’yim.”
Trier aslında çok iyi bildiği estetikle pornografi arasındaki çizgiyi belki de pornografi lehine biraz geçmişti.
Çünkü, filmlerinde pornografi öğeleri estetik dille kullanmanın önemine işaret ederken, konuşmasında pornografinin tuzağına düşmüştü.
İfadesinin nüanslarını gözetmeden verince ortaya rahatsız edici bir şey çıkmıştı, tıpkı pornografinin kendisi gibi.
SONUÇ
Festivali düzenleyen organizatörler “yönetmenin bu açıklamalarından rahatsızlık duyduklarını” dile getirince, Trier, ertesi sabah “Sözlerimle birilerini incittiysem çok özür dilerim. Ben Yahudi karşıtı, önyargılı bir ırkçı veya Nazi değilim. Maalesef bir provokasyona kurban gittim” demişti.
Trier’in bu sözlerinin ve özrünün üzerinden aylar geçti, Fransa’da konuyla ilgili savcılar soruşturma açtı, ünlü yönetmen bu hafta Danimarka polisine gidip ifade vermek durumunda kaldı.
Ve tekrar sözlerinin yanlış anlaşıldığının altını çizdi.
Bundan böyle röportaj ve açıklama yapmamaya karar verdiğini de resmi açıklamasına ekledi.
Yaratıcı bir beynin bir durumu ifade ederken bumerang etkisiyle nasıl zorlanabileceğine dair çarpıcı örneklerden birisiydi, Trier’in açıklamaları.
Bu hafta bir kötü örneği de HaberTürk’te kullanılan “fotoğraf manşeti”nde gördük.
Manisa’da kocası tarafından öldürülen ve sırtında bıçakla, yarı çıplak kanlar içinde yerde yatan kadının “ölüm” fotoğrafı belli ki Trier’in sözleri gibi kastını aşan bir durum yarattı.
Bu fotoğraf, gazeteci olarak “amaçlanan” kadına şiddetin değil de “gazeteci etiği” tartışmasını başlattı. HaberTürk’ün kendi yazarları da bu tartışmaya dahil oldu.
İfadenin estetik olabileceğinin ve bir gazeteci tarafından nasıl estetik hale getirilebileceğinin iyi örneklerinden birisini ise Ahmet Altan’ın bu hafta hayatını kaybeden Apple’ın kurucusu Steve Jobs’un ardından yazdığı yazıda görebiliyoruz:
“İnsanın cennetten kovulmasına yol açan o ‘ısırılmış elma’, insanın cenneti yeryüzünde bulabilmesi için atacağı adımların en önemlilerinden biri oldu.
Tek başına insanlığı ‘daha mükemmel’ yapabilen biri ayrıldı dünyadan.
Parçası olduğu bütüne, arkasında asla unutulmayacak izler ve ‘ısırılmış bir elma’ bırakarak geri döndü.”