- 40 su yıkansa bile arınamayacak bir isim
- Bakan Şahin’in “empati kurma”, “sempati yapma” derdi
- Boş derste öğrencilere “cam” sildirip, haber oldular
RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
Ortada çocuk olduğunda boşansan da ayrılamazsın. Çocuk ile bağlantılı bir vaka söz konusu ise kırk su yıkansan arınamazsın.
Muzaffer Kuşhan’ın Polonezköy’deki zayıflama kliniği, 7 Eylül 2008 tarihinde 19 yaşındaki Dila Kunt’un ölümünün ardından kapatılmıştı.
Dört yıl boyunca Dila’nın ailesinin açtığı davalarla boğuşan Kuşhan, bu süre içinde de bir kaç kere Polonezköy’deki kliniği açmaya yeltendi ama bir türlü izin koparamadı.
Sonunda kliniği “sağlık merkezi”nden çıkarıp, “otel” kisvesi altında yeniden açmak için “bir yerlerden” izni kopardı.
Ama Kuşhan’ın unuttuğu çok önemli bir detay var. Mesele insan hayatı... Hele de bu 19 yaşında bir genç kızın hayatıysa ne vicdanlarda aklanması mümkün ne de ailenin öfkesinden kaçabilmesi.
Nitekim, Kuşhan, kliniğin açılacağını “hastalarına” SMS mesajı yoluyla duyurunca, olay medyaya öylesine hızlı biçimde ulaştı ki bir anda kapısında “müşteri” yerine “medya”yı buldu.
Hatırlarsınız, o günlerde Kuşhan, “Tekrar klinik açacak mısınız?” sorusunu, “Tabii ki döneceğim ve işimi yapacağım. Kimse de engel olamayacak” diye yanıtlamış ve “müşterilerim dört gözle bekliyor” demişti.
Hatta, gazetecilerin, “Vicdanınız rahat mı?” sorusuna soğukkanlılıkla, “Benim vicdanım o kadar rahat ki aklınız hayaliniz durur” diye cevaplamıştı.
Şimdi, Kuşhan’ın o dönemki medya kazalarının hepsi bir araya toplanıp ziyaretine geliyorlar, haberi olsun.
Biz, Kuşhan’a işinin ne kadar zor olduğunu da hatırlatalım.
Kliniği tekrar açmasının, Dila’yı da tekrar tekrar gündeme getireceğinin garantisini verelim.
Nitekim Show TV Ana Haber, hafta sonu Kuşhan’ın kliniğinin kapısına dayanınca, Kuşhan’ın çalışanları ve kızı, “Jandarma marifetiyle” habercileri olay yerinden uzaklaştırmaya çalıştılar. Ama bizden söylemesi, nafile çaba bunlar.
SONUÇ
İşin içinde çocuk olduğunda farklı bir “toplumsal duyarlılık” yaratılacağının bir başka örneği de Konya’daki Vali İhsan Dede İlköğretim Okulu’nda yaşandı.
Merkez Selçuklu ilçesinde bin 963 öğrencisi bulunan üç katlı ilkokulun “öğrencilerine cam sildirildiği” çevreden geçenlerin cep telefonu kameralarıyla kaydedildi.
Elbette kameralarda kalmadı o görüntüler.
Öğrencilerin, pencere pervazlarına basıp düşme tehlikesine rağmen zaman zaman emekleyerek camları silme görüntüleri hızla medyaya ulaştırıldı.
Okul yöneticileri, okulda hizmetli olmadığını ve öğrencileri çevreyi temiz tutmaları konusunda sürekli uyardıklarını ama “cam silme talepleri olmadığını” söyleseler de dersleri boş geçen sınıflarda öğrencilerin cam silmeye “teşvik edildiği” yine medyaya sızdı.
İşin içinde çocuk varsa toplumsal duyarlılığın iki katıyla çarpıldığını söylemek gerek.
Toplum duyarlılığı deyince aklımıza İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in beş TEDAŞ işçisinin öldüğü göletteki ziyareti sırasında yaptıkları geldi.
Şahin’in beş tedaş görevlisinin buzlu gölette bağıra bağıra ölmesinin üzerinden bir hafta geçtikten sonra bölgede Pasinler ilçesini ziyareti sırasında Mustafa Boğaçayır adlı bir vatandaşın, “Sayın Bakanım senin geldiğine çok sevindim” demesi üzerine, garip bir cevap verdi.
Bakan, geçmişte Van depremi sırasındaki çadır ziyaretinde yaptığının benzeri bir duyarsızlıkla vatandaşla empati-sempati ilişkisine girmeye kalkıştı.
“Yok ya. Nereden bileyim sevindiğini? Hadi bir takla at ya da oyna bir göreyim. Çal bakayım davulcu.”
Davulcu da Bakan Şahin’in talimatı ile çalmaya başlayınca, vatandaş Boğaçayır Bakan’ı kırmamak adına yörede “Kürt’ün kızı” adı verilen oyunu oynadı.
Bakan da vatandaşını alkışlayarak izledi. Yanındakiler gibi biz de habere baka kaldık.