Sitemizde Ara

  • Azime ACAR


Kasım sonuydu...

"Bize haber garantisi verin, gelin Malta'yı dört gün boyunca gezin" başlıklı haber yer almıştı gazetelerde

Daveti yapan Malta Turizm Bakanlığı'ydı
Ama, bu davetin iletişimciler açısından dikkat çekici bir yanı vardı
Zira, Malta'yı tanıtmak amacıyla düzenlenecek geziye katılacak gazetecilerden "haber garantisi" isteniyordu
Davet mektubunda, "geziye katılacak gazetecinin, çalıştığı kurumdan yayın yapacağını bildiren bir yazı ile başvurması" isteniyordu

Bu kadarla da kalmıyordu
Haber, gezi dönüşü en geç 10 gün içinde yayınlanmış olacaktı!...

Malta gezisi, Aralık ayının 8'i ile 11'i arasında yapılacaktı
Yani, yapılabilseydi eğer, katılan gazeteciler dün döneceklerdi 
Ama... İPTAL ediliyordu
Zira, haber garantisi isteyen "davet metninin kendisi" haber oluyordu

Daveti alan gazetecilerden Cengiz Semercioğlu, Hürriyet Gazetesi Kelebek ekindeki köşesinde, "Garanti de vermem, Malta'ya da gitmem" diyordu
Malta daveti, medya ilişkilerinde kaş yapayım derken göz çıkarmanın tipik bir örneğiydi

Nasıl mı?

* * *
Malta davetiyle ilgili haberi, 26 Kasım günkü Hürriyet'te Cüneyt Uzunoğulları'nın imzasıyla okumuştuk

Daveti alan gazetecilerden birisi de Hürriyet'ten Cengiz Semercioğlu'ydu
Nitekim, Uzunoğulları'nın haberinden iki gün sonra, 28 Kasım günü, Cengiz Semercioğlu, Kelebek'teki köşesinde "Garanti de vermem, Malta'ya da gitmem" diyordu 

Semercioğlu'nun yazısı, medya ilişkilerini yürütenler için pek çok ipucunu içeriyordu

"Ben böyle bir davet ne gördüm, ne duydum... Katılan gazeteci ve televizyoncular gazete ve programlarında 'kapsamlı biçimde' Malta'yı haber yapacaklar. 'Olur' demek yetmiyor. Organizatörler limit koymuş; Haber 10 içinde yapılacaktır."

İpucu 1: Gazeteci size haber garantisi vermez, veremez. Zira, gazetecinin işi bir ürünü, bir kişiyi, bir ülkeyi ya da bir hayali "sizin istediğiniz" gibi tanıtmak değildir.
Garanti istiyorsanız, parayı bastırır, yazılı basından sütun santim, televizyondan veya radyodan saniye satın alabilir, içini de istediğiniz gibi "kapsamlı" bir biçimde doldurabilirsiniz.

Cengiz Semercioğlu'nun yazısından devam edelim;
"Adı üzerinde, davet dediğiniz şey nezaket içerir değil mi? Malta Turizm Bakanlığı böyle bir kavramın yanından bile geçmemiş anlaşılan..."

İpucu 2: Gazeteciler her gün onlarca basın toplantısı, gezi vs. türünden davet alırlar. Onca davet arasından, sizinkinin seçilmesi için en azından iletişim dilinde "daha özenli" olmak gerekir.

HABER GARANTİSİ VAR MIDIR?

Gelelim "haber garantisi" denen şeye
Gerçekten, "haber garantisi" denen şey olası mıdır?....

Önce, yine Semercioğlu'nun ters köşeden yaklaşımına bir göz atalım
Zira, bu pek çok gazetecinin de bu tür davetler karşısında yaşadığı duyguları bize aktarıyor;

"Bence daha da kabalaşmalıydı olay. Mesela 'haber yapılacaktır' yazısı bölüm şeflerinden falan değil, direk genel yayın yönetmenlerinden ve TV genel müdürlerinden alınmalıydı. Hatta, noter onayı istenmeliydi. Malum eşeği sağlam kazığa bağlamak gerekiyor. Ya haber çıkmazsa?..."

İpucu 3: Evet, bir gazeteci veya bölüm şefinin size verdiği garanti yetmez. Gerçekten de genel yayın yönetmeni ve TV genel müdürlerinden bu onayı almanız gerekir. Ama, bu onayı almak haberi "garantiler mi?"... Söyleyelim, garantilemez...

Niye mi?...
O halde, yazıyı okumaya devam edelim;

"Davet mailinde '10 gün içinde yapılacak kapsamlı haberin' çerçevesi de çizilmemiş.
Tam sayfa mı olacak, manşetten mi girecek?
Ya işgüzar gazetecinin biri, tek sütuna küçücük bir haber yaparsa Malta gezisini.
Magazin programlarında haberin kaç dakika kullanılacağı da belirtilmemiş ki bu da büyük bir eksiklik!
Benden istenen neydi acaba?
Köşemde küçük bir yerde bahsetmem mi, Kelebek'e manşet yapmam mı? Ne?
Farkındaysanız
, 'Beğenmedim ben bu Malta'yı' deme hakkımız zaten yok!
Böylesini de gördük ya, pes artık...
"

İpucu 4: Gazeteci, sizin ona sunduğunuz bilgileri dinler. Ama, sadece sizi değil, konuyla ilgili herkesi dinler. Farklı bakış açıları arar... Ve, anlattıklarınızı "kelimesi kelimesine yazmaz"

* * *
Malta Turizm Bakanlığı Türkiye Temsilcisi ve Air Malta Türkiye Müdürü Halis A. Çakmak, gazetecilerden gelen tepkiler üzerine, mektupta yer alan ifadelerin 'prosedür gereği' konulduğunu söylüyordu
Üstelik, "prosedürde, haberin hangi mecrada, kaç sütun santim çıkacağı belirtilseydi, onu da koyardık" diye ekliyordu
Ve, gazetecilerin buna neden üzüldüğünü anlamakta güçlük çektiğini ifade ediyordu 
Sonuçta, gezinin gazetecilerden gelen tepkiler üzerine iptal edildiğini duyuruyordu

Anlaşılan, Halis Çakmak, ipuçlarını okumayı başaramamıştı

* * *
Malta örneği üzerine bu kadar
Konuyu, haberi garantilemek isterken, gazetecilerin sıkça yakındığı "telefonla taciz" sürecinden bir alıntıyla bitirelim

23 Kasım tarihli Şamdan Plus'tan... Aylin Varon'un köşesinden...

"Şu pek muhterem halka ilişkilerciler var ya, sanırsınız tek işleri gazetecilerle ilişkiye girmek valla... Yanlış anlaşılma olmasın. Birinci türden yakın ilişkilerden bahsetmiyoruz burada. Olsa olsa üçüncü türden... Hani şu meşhur, 'Bir gün insan ve uzaylı karşılaşır' durumu var ya. Ha, işte o manada...

Kabul! Gazeteci dediğin zordur. Öyle her basın bültenine itibar etmez. Görevi bir haberi, bir ürünü, bir kişiyi halkla ilişkilendirmek olan zavallı halkla ilişkilerci de bunu derinlerinde bir yerde bir acı yumrusu olarak hissedip bildiğinden, halktan önce birebir gazeteciyle ilişkisini pekiştirmek durumundadır.

Eh tabii sonuca gidecek her yol mübah olunca, taciz her zaman büyük ihtimaldir. Kısacası, uzaylı halkla ilişkilerci, dünyalı gazeteciyi telefon üzerine telefonla arayarak, gerilla savaşı usulünce harap ve bitap düşürme yoluna giderek çoğu zaman amacına ulaşmayı denemektedir...
"

KISSADAN HİSSE

Amerika'da basının, haberlerin yaklaşık yüzde 70'ini halkla ilişkiler ajanslarından aldığı, Türkiye'nin de buna yakın bir durumda olduğu tahmin ediliyor
Ol nedenle, medya ile ilişki kurarken ve bu ilişkileri sürdürürken, medya dünyasını. işleyişini, kurallarını, değerlerini bilmekte sonsuz yarar var
Yoksa, kaş yapayım derken, göz çıkarmak işten bile değil...