Sitemizde Ara


  • Azime ACAR

    23 Ocak Pazartesi… 
    Hürriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Doğan SatmışYeni Şafak muhabirinin "uydurma haberi"ne ve muhabirin açıklamasına yer veriyordu…

    Haber, Afgan Lideri ile Semra Sezer'in arasında geçtiği iddia edilen bir konuşmaya ilişkindi…

    Aynı gün, Yeni Şafak'ın bir başka haberle ilgili manşeti gazeteyi bir kez daha "uydurma haber" suçlamasıyla yüzyüze getiriyordu… Ertuğrul Özkök'ün "pimi çekilmiş el bombası"na benzettiği haberin sahibi Yeni Şafak Parlamento Büro Şefi Veli Toprak'tı… 

    El bombası Ankara siyaset tartışmalarının tam göbeğine düşüyordu… 
    Ve, saldırının muhatabı CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, pimi çekilmiş el bombasını Başbakan Tayyip Erdoğan'a fırlatıyordu…

    Ardından yalanlamalar geliyordu peşpeşe… 
    Ve, 23 Ocak, Yeni Şafak'ın kuruluş yıldönümüydü… 
    "Türkiye'nin birikimi" sloganıyla yola çıkışında 11 yılı geride bırakıyordu… 

    AKP'ye ve Başbakan'a yakınlığıyla tanınan ve böyle tanımladıkları için rahatsız olan gazetenin kuruluş yıldönümüne "uydurma haber" gölgeleri düşüyordu…

    Kutlama yazılarında Yeni Şafak'ı "islami söylemi temsil eden damar" olarak tanımlıyorlardı…
    Ancak, gazetenin ilk sayı künyesi olarak 56. sayı künyesini gösteriyordu… 
    Peki, 55 sayıya ne olmuştu?

    Bugün, Türk medyasında, islami cephenin yayın organlarından birisi olan Yeni Şafak'ı biraz daha yakından tanımaya ne dersiniz? 
    Tabii ki, siyaset-medya ilişkileri için vaka çalışması olabilecek "Unakıtan Bombası"üzerinden… 

    * * *

    Önce, Hürriyet ile Yeni Şafak arasında yaşanan "uydurma" haber tartışmasına bir göz atalım…

    Semra Sezer'in Afgan Lideri Karzai'ye "Eşinizi neden getirmediniz?" diye sorduğu,Karzai'nin de "Çünkü eşsiz davet edildim" dediğini yazıyordu Yeni Şafak… Bayan Karzai'nin türbanlı olduğu için davet edilmediği ima ediliyordu… 

    Ardından Hürriyet"Eşsiz Davet, Uydurma Haber" başlığı ile yalanlıyordu Yeni Şafak'ın haberini… Kaynağı ise Çankaya Köşkü'nden üst düzey bir yetkiliydi…

    Yeni Şafak muhabiri Bilal Çetin, bunun üzerine Hürriyet'e bir açıklama yolluyordu…

    Hürriyet Okur Temsilcisi Doğan Satmış'ın yanıtı ise haber kaynakları ile ilişkiler konusunda ipuçları veriyordu…

    "…Yeni Şafak muhabiri, Hamit Karzai ve Semra Sezer'in kendi haberini yalanlamadığını söylüyor. Bu tür haberlerde, yalanlama genel olarak cumhurbaşkanları veya eşlerinden gelmez. Kurumlardan yani Çankaya Köşkü'nden gelir. Eğer Hürriyet 'te yayımlanan haber yalan olsa, Çankaya Köşkü'nün bunu da yalanlaması gerekmez miydi?"

    Aynı gün, Yeni Şafak'ın manşeti yeni bir "uydurma haber" tartışmasına damgasını vuruyordu… 

    Ve, günlerden 23 Ocak'tı…
    Yeni Şafak'ın 12. kuruluş yıldönümüne "uydurma haber" gölgeleri düşüyordu…

    SİYASET-MEDYA İLİŞKİLERİ 
    ÜZERİNE BİR VAKA ÇALIŞMASI


    Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın isim vermeden CHP ve liderinin hesabında "muazzam para" bulunduğu sözlerine yer veriyordu Yeni Şafak… 

    Haber, pimi çekilmiş bir el bombası gibi siyasetin orta yerine düşmüştü…

    Ama biz konudaki gelişmeleri iletişim uzmanlarının, medya ile temasta olanların göz önünde bulundurmaları gereken ipuçları açısından okuyalım… 

    23 Ocak Pazartesi günündeyiz…
     
  • "Unakıtan Bombası" manşetiyle Yeni Şafak'ta yer alan haberde, bir siyasi partinin 150 milyon YTL, liderinin ise milyon YTL'lik hesabı olduğu ileri sürülüyordu.
     
  • Akla üç parti geliyordu… 
    Ama, ipuçları "robot resim" çizilmişçesine CHP'yi işaret ediyordu. 
     
  • Bakan, sabah saatlerinde sessiz kalıyordu… 
    Ve, 11.30'da Bakanlar Kurulu toplantısına giriyordu… Ama, tek satır bile söylemiyordu.
     
  • Bakanın Basın Müşaviri Salih Yendi, haberi yapan Parlamento Şefi Veli Toprak'ı arıyor ve "ses kaydı" olup olmadığını sorguluyordu… Ses kaydı yoktu.
     
  • CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, öğle saatlerinde "Hodri Meydan" diyordu ve bankada 132 bin YTL, partisinin ise 150 milyon YTL'si olduğunu açıklıyordu… Pimi çekilmiş bombayı, Başbakan Tayyip Erdoğan'a şu sözlerle geri fırlatıyordu;

    "Şimdi Maliye Bakanı da hem de derhal benim ve Başbakan'ın
    özel ve mali durumunu araştırarak açıklasın."

     
  • Gazeteciler, gün boyunca Bakan'a ulaşmaya çalışıyorlardı… 
    Bakanın danışmanları ise şu bilgiyi aktarıyordu;

    "Sabah, Sayın Bakan haberi gördü, bize 'Benim böyle bir
    açıklamam yok' dedi. Bakanlar Kurulu'ndan dönüşünü bekliyoruz..."

     
  • Bakan'ın açıklaması, gazetelerin taşra baskılarının çoktan gittiği saat 18.00'den sonrageliyordu… Haberi yalanlıyor ve Baykal'ı "bir gazetenin asılsız haberine" dayanmak ve açıklamanın olup olmadığını teyit bile ettirmemekle suçluyordu…
     
  • Ancak, haberi "Buradan bize çok iş çıkar" diyen Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök bizzat teyit ettiriyordu… Hem de, Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu'ndan... 

    "Haber doğru. Bakan bu açıklamayı AKP'lilerin olduğu bir gruba yaptı" diyorduKaraalioğlu… Ancak, elde ses kaydı olmadığı bilgisini de aktarıyordu… 

    24 Ocak Salı günündeyiz…
     
  • Yeni Şafak"Maliye Bakanı Unakıtan, özel bir sohbette dile getirdiği bazı bilgilerin dün Yeni Şafak'ta haber olarak yayınlanması üzerine 'haberin kaynağını' öğrenmek istedi." diye yazıyordu…

    Böylece, gazete haberini doğruluyor, bakanı yalanlıyordu… CHP Genel Başkanı'nın açıklamalarını ise dozunu hafifleterek aktarıyordu…
     
  • Peki, "yalan haber"le suçlanan Parlamento Şefi Veli Toprak ne diyordu?

    Eski arkadaşı ve meslektaşı Tercüman Gazetesi'nin Ankara Bürosu'ndan Hakan Akpınar'a telefonda anlatıyor, sonuna kadar "haberin" arkasında olacağını açıklıyordu… Hatta, bakanın ses kaydı soruşturmasını da "manalı" bulduğunu söylüyordu. 
     
  • Ses kaydı sorgulaması, Baykal'a yeni bir koz veriyordu… Bakanın rahatlayıp,"yalanlama" yoluna gittiğini söylüyordu…
     
  • DYP ve ANAP Genel Başkanları da "varlıklarını" açıklama konusunda Baykal'ı hemen takip etmişlerdi… 

    Siyasiler ve gazeteciler, herkes Başbakan'ı ve Maliye Bakanı'nı işaret ediyordu "hadi"diye…
     
  • Ertuğrul Özkök'ün deyimiyle "Pandora'nın kutusu" açılmıştı. Ve, gazeteciler de kutunun içine ne var, ne yok diye bakmaya başlamıştı bir kere… 
     
  • Ancak, Erdoğan, partisinin salı günkü grup toplantısında bu konunun etrafından biledolaşmıyordu… 
     
  • Maliye Bakanı ise grup toplantısına girerken, soruları "dün yazılı açıklama yapmıştım" diye karşılıyordu… 

    Israrlı sorular karşısında "Maliye Bakanı, bırakın parti liderlerinin hesabını, sade vatandaşın hesabını bile açıklamaz. Bu, mümkün değildir. Maliye Bakanı, bakanlık görevinden ayrıldıktan sonra bile açıklamaz" diyordu.

    25 Ocak Çarşamba günündeyiz…
     
  • Sabah saatlerinde Tercüman'daki haberi gören Toprak, cep telefonuyla arkadaşına"teşekkür" mesajı geçiyordu…
     
  • Ancak, Yeni Şafak çoktan çark etmişti… 
    Karaalioğlu, Maliye Bakanı haberlerinin "iktidara yakın bir gazete" tanımlaması üstüne oturulmasından rahatsızdı… 
    Ve, haberin kaynağının bu kez "kesinlikle" bakan olmadığını söylüyordu.
     
  • Veli Toprak ise akşamüstü çark ediyor, bir açıklama gönderiyordu Tercüman'a… 
    Tercüman, ret edince, ikinci bir açıklama geçiyordu.. 

    "Haberde 'hatta orada Maliye Bakanı, Deniz Baykal'ın ismini bile telaffuz ediyor' ifadesini kullanmadım" diyordu. 
    Belli ki gazeteci de zor durumdaydı… 
     
  • Ancak, Tercüman Gazetesi, Yeni Şafak'ın aksine, haberinin arkasında duruyor ve olayın peşini de bırakmıyordu… 

    Ertesi gün, iki gazeteci arasındaki haberin öyküsünü "Bir gazetecilik utancı" başlığıyla, ayrıntılarıyla aktarıyordu.
     
  • Baykal, dava açacağını söylüyordu… 
    Peki ya Bakan?... 
    TBMM görüşmelerinde, "Ben böyle bir açıklama yapmadım. İlgili yere de tekzip gönderdim, tüm kanuni haklarımı da kullanacağım." diyordu.

    26 Ocak Perşembe günündeyiz…
     
  • Yeni Şafak'ta Tercüman'a yollanan açıklama yer alıyordu… 
     
  • Haberin kahramanı ile görüşmeyi yapan Tercüman Ankara Bürosu'ndan Hakan Akpınar ise bu kez Baykal ile bir söyleşi yapıyordu… 

    Deniz Baykal'ın, "Yalanlama alışkanlık oldu" sözünü ertesi günkü gazeteye başlık olarak taşıyordu…
    Tercüman, haberinin arkasında durmayı sürdürüyordu…

    GAZETECİLİK AÇISINDAN BAKARSAK…

    Şirketlerine ait bilgileri "ticari sır" olduğu için vermeyen Maliye Bakanı, görevi gereği öğrendiği bilgileri basına gerçekten sızdırmış mıydı?

    Yeni Şafak'ın haberi doğruysa Maliye Bakanı, sahip olduğu bilgileri gazeteciyle veya yakınlarıyla sohbette paylaşmakla "hapis cezasına" kadar varacak ciddi bir suç işliyordu…

    Ya doğru değilse?!!!...

    Geriye iki seçenek kalıyordu… 
    Bir tanesi, gazeteci deyimiyle Parlamento Şefi Veli Toprak "asparagas" haber yapmıştı…
    Tümüyle uydurulmuş bir haberdi… 

    Öyle olsa bile, iktidara yakın olan bir gazete yönetiminin bu haberi doğrulatmadankullanması pek akla yakın görünmüyordu… 

    Zira, muhabirler kaynaklarını kamuoyuna açıklamasalar da gazete yönetimine açıklamak zorundadırlar… 

    Nitekim, Sabah Gazetesi'nden Ergun Babahan şunları yazıyordu;

    "Yani Kemal Bey'e inanırsak, Yeni Şafak muhabiri oturdu, Maliye Bakanı Unakıtan Baykal'ı nasıl köşeye sıkıştırabilir diye uzun uzun düşündü ve kafasından böyle bir hikaye uydurdu, gazete de bu uydurma haberi sormadan soruşturmadan manşete taşıdı. Bu ancak filmlerde olur."

    O halde, gelelim diğer seçeneğe…
    Ergun Babahan'ın yazısından devam edelim…

    "… Yani Sayın Bakan bütün gün Yeni Şafak'ı görmedi, danışmanları da kendisini "Yeni Şafak'ta böyle bir haber var" diye uyarmadı. O yüzden gün boyu sessizliğini korudu, herhangi bir yalanlama yapmadı. 

    Ancak gazeteciler kendisini arayınca ve Baykal çok sert bir açıklama yapınca gelişmeden haberdar oldu ve yalanlama yoluna gitti. Bizim buna inanmamızı beklemesin."


    Peki, iktidara yakın olan bir gazete, bir bakanı zora sokacak bir haberi neden yapıyordu?... 

    Ankara gazeteciliğinin etkin isimlerinden Muharrem Sarıkaya, bu konuda AKPkulislerindeki bir takım komplo teorilerini aktarıyordu…
     
  • Unakıtan'a yakın çevrelere göre; kabine değişikliği konuşuluyordu ve bakanı koltuğundan etmek için özel yaratılıp servis edilmiş bir haberdi
     
  • Bazı AKP'liler göre ise bu bilgiyi bizzat Unakıtan sızdırmıştı. Zira, kendisine yapılan yoğun saldırılara karşı "daha fazla üzerime gelmeyin, elimde kozlar var" mesajı gönderiyordu…

    Gerçekten de Maliye Bakanı son zamanlarda yoğun saldırı altındaydı… 

    Bu haber fırtınası sürürken, kaçak villasının nasıl yasallaştığı haberleri gazete manşetlerine taşınıyordu… 

    Çok değil, yakın zamanda da kendi partisinin Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez'in"yolsuzluk" iddialarıyla karşılaşmıştı…

    İLK KÜNYESİNİ 
    GÖRMEZDEN GELDİ


    "Unakıtan Bombası" ile gündeme düşen Yeni Şafak, aynı gün kuruluşunun 12. yıl dönümünü de kutluyordu… 
    Medya dünyasındaki yolculuğu 23 Ocak 1995'te başlamıştı…
    Ancak, birinci sayfadan verdiği ilk künye, gazetenin 56. sayısına aitti…
    Oysa, ilk sayısı olması gerekmez miydi?... 
    55 sayıya ne olmuştu?

    "Yeni Şafak"tan sadece vefa beklerdim" diyen şimdilerde Star gazetesinde yazanFatih Böhürler"Yeni Şafak Gazetesi'nin ismini kim koydu, biliyorlar mı? İsim tescilini kimler aldı biliyorlar mı? İlk kurucularını ve ortaklarını biliyorlar mı? Bilerek gerçeklerin üstünü örtmek ne insan onuruna, ne islam'a, ne insanlığa ve ne de gazetecilik-habercilik anlayışına yakışmaz" diyordu… 

    İSLAMİ SÖYLEMİN DAMARI:
    YENİ ŞAFAK


    Yeni Şafak'ı merak edenler için biraz bilgi aktaralım…

    Son sahibi Albayrak Grubu… 
    4 binle başladığı yayın hayatını şimdilerde yaklaşık 100 bin civarında bir tirajla sürdürmekte…
    Genel yayın yönetmeni ise ilk günlerden beri gazetede olan Mustafa Karaalioğlu…
    BİAK raporlarına göre, okurlarının yüzde 28'i üniversite ve üzeri eğitimli… 

    AKP'ye yakınlığı ile bilinen Yeni Şafak'ın "islami söylem"i nedir diye merak edenlere, 12. yıl kutlamalarındaki kendi ifadelerinden aktaralım:

    "Türkiye'nin birikimi" sloganının ifade ettiği anlam ve gönderdiği anlam dünyası, Selçuklu ve Osmanlı'dan bu yana Yeni Şafak'ın mirasçısı olduğu asıl ve asil ana damar, elbette ki, bu topraklarda üretilen islami söylemi temsil eden damardır. Gazetecilikte Sebilürreşad'la başlayan, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Eşref Edip ve Mehmet Şevket Eygi'lerle varlığını sürdüren bir damar.

    Modern anlamda Yeni Devir'de ve "eski" Zaman'da ilk tohumları atılan, Türkiye'de İsmet Özel'den Rasim Özdenören'e, Ali Bulaç'tan Hayrettin Karaman'a Türkiye'deki çağdaş islami söylemin ilk öncü yazarlarının fikirlerini kitleye ulaştırdıkları bir mecra. 

    Bu noktada, Nabi Avcı ile Fehmi Koru'nun islami söylemi eksen alan, şehirli, okumuş yazmış bir kesime hitap eden modern anlamda asıl öncü gazeteciler olarak Yeni Şafak'ın doğduğu vasatı hazırlayan kişiler olduklarını belirlemek bir kadirşinaslıktır."


    İktidara yakınlığına gelince…
    Genel Yayın Yönetmeni "iktidara yakın" tanımlamasından rahatsızlığını dile getiriyordu ama çok yakın geçmişin iki olayı hala hatırlardaydı… 

    Bir tanesi, gazetenin ünlü köşe yazarı Fehmi Koru'nun Başbakan ile üç danışmanınave 20 gazeteciye İstanbul Boğazı'nın ünlü restoranı Feriye'de verdiği yemek davetiydi… 
    Ancak, içeride konuşulanların yazılmama şartı vardı… 

    Hatırlardaki diğer olay ise gazetenin başyazarı Ahmet Taşgetiren'in AKP'yi eleştirenyazısı nedeniyle yazısı yayınlanmayınca, gazeteden ayrılmasıydı…

    Yeni Şafak'ın bundan sonraki hedefi mi?

    Bir dönem gazetenin Genel Yayın Yönetmenliğini de üstlenmiş olan, halen gazetenin yazarlarından ve TV5'in Genel Yayın Koordinatörü olan Yusuf Kaplan'ın anlatımından dinleyelim;

    "… Türkiye'nin zengin ve derinlikli islami medeniyet birikimini deşifre ederek gazete diliyle yeniden kodlayıp, bu birikimin sunduğu özneleştirici, kuşatıcı, kucaklayıcı ve zihin açıcı medeniyet perspektifini ülkenin özellikle şehirli ve elit kesimlerinin beslenecekleri ve yeniden üretecekleri, hiçbir kesimin kayıtsız kalamayacağı köklü fikir, haber ve yorum mecralarından biri olmayı başaracağını umuyorum."

    NE YAPILABİLİRDİ?…

    Haberin neden ve niçin yayına verildiğini bir yana bırakırsak… 
    Ki, bu siyaset-medya ilişkilerinin bir başka alanı ve elimizde bulunan şimdilik sadece komplo senaryoları…

    Biz iletişimciler açısından irdeleyelim…

    Diyelim ki, haber yalandı… 
    Bakan, yalanlamayı Yeni Şafak'ı görür görmez yapabilirdi… 
    Ses kaydı sorgulamasına ihtiyaç duymazdı… 
    Ve, olayın muhatabı Deniz Baykal ile ve gazete yöneticileriyle birebir konuşarak olayın yönünü değiştirebilirdi… 

    O zaman Emin Çölaşan'ın da yazdığı gibi Yeni Şafak "yalan" haberinden dolayı tüm taraflardan özür dilerdi… 
    Elbette, her insan gibi gazeteci de yanılabilirdi… 
    Önemli olan yanıldığını anlayınca yanlışı düzeltmekti…

    Ya haber doğruysa ?!!!... 
    O halde, gelsin klasik yöntem…
    "ben söylemedim" deyip, suçu gazeteciye atıp, toplumsal hafıza kaybımızahızlı gündem değişimimize sığınmak gerek