Başlıktaki yorum bize değil Rus edebiyatının ünlü ismi Gogol'a ait.
Gogol, kendi ülkesinde eserleri beğenilmeyince, İsviçre'ye gidip de Avrupa'da ünlü bir yazar olmanın ilk adımlarını attığında işte bu sözü söylemiş
Orhan Pamuk'un Nobel konuşmasının hemen arkasından çıkan yorumları okuyuncaGogol'un bu sözünü acı acı hatırladık
"Babamın Bavulu" başlıklı bir konuşma yapan Orhan Pamuk, yine bildik bir cemaatin eleştiri oklarına hedef oldu ve "Neden bu kadar kritik bir konuşmada Türkiye'nin AB konusuna değinmedin ve destek vermedin" diye ağır biçimde eleştirildi, "Babanın bavulu da nereden çıktı?" denircesine yaylım ateşine tutuldu
Söylenmek istenen "Orhan Pamuk'un şimdi siyasetle işi bitti, yine kendi sularına döndü. Bundan sonra siyasetten bahsetmese de olur, çünkü alacağını aldı"türündeydi.
Ama, unutulan çok önemli bir detay vardı O da Orhan Pamuk yazardı Ve, yazar olduğu için Nobel Edebiyat Ödülü'nü almıştı.
Balçiçek Pamir, bu hafta Sabah Pazar Eki'ndeki köşesinde, Orhan Pamuk'un konuşmasından çok önemli bir cümleyi aktarıyor:
"Herkesin bildiği ama bildiğini bilmediği şeylerden söz etmektir yazarlık."
SONUÇ: Orhan Pamuk, bir siyasetçi gibi her gün AB üzerine iyi niyet mesajları vermek zorunda olan birisi değil.
O, hepimizin bildiği ama "bildiğimizi bilmediğimiz şeylere" dokunmak için var. İyi ki de var!
AYAKKABILAR GENE KAPI DIŞINDA KALDI
OLAY YERİ: Merkez Bankası OLAY: Orhan Pamuk AB lafını ağzına almadı diye bu kadar eleştirildi ama belki de bu lafı açıklamalarında asıl kullanması gereken kişilerden birisi Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz.
Göreve geldiği ilk gün, evinin kapısının önünde çıkarılmış ayakkabı yığınıyla fotoğraflanarak "görüntülü medya kazası"nın şahikasına imza atan Durmuş Yılmaz'ın geçtiğimiz günlerde nedense döviz alerjisi tuttu.
Yılmaz bir açıklamasında, "döviz geliri olmayan dövizle borçlanmasın" türünde ifadeler kullanınca, herkes birbirine bakıp "ne oluyoruz?" dedi
Yılmaz'ın ilk başta nedensiz gibi görünen bu açıklamasının aslında "nedenli" olduğu birkaç gün sonra anlaşıldı
Çünkü, Yılmaz'ın bu açıklamayı yaptığı saatlerde hükümet Avrupa Birliği ile sıkı bir Kıbrıs pazarlığına oturmuş ve karşı öneri hazırlamakla meşguldü.
Durmuş Yılmaz ise belli ki bu konudan haberdar edilmiş ve Avrupa Birliği ile"Görüşmeler krize girerse ne oluruz?" diye kafa yorması istenmiş.
O ise, sadece kafa yormadı, üzerine bir de üstü örtülü medya kazası gibi uyarı konuşması yaptı
SONUÇ: Durmuş Yılmaz'ın konuşmasından birkaç gün sonra hükümetin Kıbrıs karşı atağıortaya çıktı Bundan sonra Durmuş Yılmaz konuşursa, hükümetin "karnından" konuşuyor olduğunu anlayacağız
PROFESÖRÜN KIBLESİ ŞAŞTI
OLAY YERİ: TCDD İstanbul-Ankara hattı OLAY: Hacettepe Üniversitesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, yanidoku ve hücre gelişim bilimi profösörü olan Alpaslan Özyazıcı'nın geçen haftaki bir açıklaması medya kaza raporlarına "kıble şaşma vakası" olarak girdi
Ankara-İstanbul arasındaki tren seferleri sırasında namaz kılan profesör Özyazıcı, trende kıbleyi bir türlü bulamadığı için rahatsız olmuş ve durumu e-posta ile Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları'na sual eylemiş.
Özyazıcı'nın isteği, "trenlerde kıbleyi gösteren ve kıble değiştikçe buna uygun hareket eden bir mescit olması"
Hatta, Demir Yolları'na "bilimsel" bir uyarıda bulunmayı da ihmal etmeyen Özyazıcı,"Bunu yaparsanız sevap kazanırsınız" diyerek, histolojinin dışında dini konulara hakimiyetini de gözler gönüne seriyor.
Bu üstün teknolojili mescidin olamayacağı TCDD tarafından bu bilim adamına bildirildi.
Bu arada, Demir Yolları'nın bulamadığı kıbleyi, İstanbul Deniz Otobüsleri'ninbulduğu ortaya çıktı.
Bandırma-Yenikapı seferi yapan hızlı feribotlardaki mescitlerde her iki gidiş yönünün kıblesi ayrı ayrı gösteriliyor.
SONUÇ: Allah kimsenin kıblesini şaşırtmasın diyoruz
ÜRÜN YERLEŞTİR(ME)
OLAY YERİ: Acıbadem Hastanesi ile İstanbul Devlet Opera ve Balesi OLAY: Ürün yerleştirme adı verilen "gizli sponsorluk" çalışmalarının son ikisi, ürün yerleştirilirken nasıl medya kazası yapılacağının iki iyi "kötü" örneğiydi
İstanbul Opera ve Balesi'nin "Ali Baba ve Kırk Haremiler" oyununun ilk gösterimi, bir ürün yerleştirme traji-komedisine döndü
Oyunun bir yerinde Opera sanatçısı Bülent Atak, "Goldaş Altın" diye bağırınca, Goldaş Altın'ın bu klasik eserin içine nasıl girdiği herkesin merakına mucip oldu.
Hürriyet Gazetesi'nin manşete taşıdığı bu olayla ilgili Goldaş'tan gelen açıklama ise"bunun bir sponsorluk çalışması olduğu, anlaşmayı yapıp, parasını ödediklerini, ürünlerini de bu şekilde oyunun içine yerleştirdikleri" yolundaydı
Ama, bu sponsorluğun kendilerini yıpratacak şekilde yorumlanmasından duydukları derin üzüntüyü de dile getirdiler
"Başarılı (!)" ürün yerleştirme operasyonlarından birisini de Acıbadem Hastanesigerçekleştirdi. Kalbinde iki delik olan dört aylık bebeği hayata döndüren hastane, bunu birPR çalışmasına dönüştürmeye karar verip, minik hastasını Acıbadem markalı battaniye ile medyanın karşısına çıkardı
Markasını bebeğin üzerinde göstererek PR yapma yolunu seçen hastanenin bu girişimi, geçen yıl Mayıs ayındaki "yedizler operasyonu"nu akıllara getirdi
Hatırlarsınız, İzmir Central Hospital Hastanesi Başhekimi Dr. Özer Gürbüz, yedi ölü cenini hastane logosuyla medya mensuplarına sergilemişti.
SONUÇ: Ürün yerleştirme akıllıca ve doğru kullanıldığınca çok etkili bir iletişim aracı.
Ancak, böyle körlemesine yapılınca hem ters tepiyor, hem de yapanın yanınahesapladığı kâr kalmıyor.
Bizden söylemesi Hiçbir şey bilmiyorsanız da klasik eserlerin içinde böylesine pervasızca girmeyin ve de çocuk bedenini ürün yerleştirirken kullanmayın!