Ünlü Rus yazar Dostoyevski'nin yazdığı dünya edebiyatının baş yapıtlarındanKaramazov Kardeşler'in "Türkçe'ye bu zamana kadar sansürlenmiş biçimde basıldığı" geçen haftanın kayda düşülmesi gereken medya kazalarından biriydi.
Dostoyevski'nin 12 ayrı yayınevinden çıkmış 12 ayrı çevirisinin onunda Türklerle ilgili bazı kritik cümleler yer almıyor. Almadığını ise biz daha yeni öğrendik.
Türkleri zalim, kadın ve çocuklara taciz eder şekilde gösteren cümleleri on ayrı yayınevi ve çevirmen tarafından sansür edilmesinin nedeni çok öncelere dayanıyor.
"Çeviri hatası" veya "dikkatsizlik" ile açıklanamayacak kadar uzun bir bölümün edebi bir eserde yer almaması aslında bizlerin eleştiriye tahammülsüzlüğümüzün de bir kanıtı
Hatırlayın, üzerinden çok zaman geçmedi, "Baba ve Piç" romanındaki iki Ermenikarakteri Türkler aleyhine konuşturduğu için yazar Elif Şafak, loğusa halde hakim karşısına çıkarılmıştı.
Yine yazar Orhan Pamuk'un başına gelenler herkesin malumu.
Yayınevlerinin, Dostoyevski gibi bir yazara Türk halkının önyargılı bakmaması için ve belki de ticari kaygılarla "böyle bir haklı (!) sansüre" (ne demekse) göz yumması durumu yaşanmış olabilir.
Ama, bu olayı bir medya kazası haline getiren unsur ise çevirmenlerden Nihat Tuna veErgin Altay'ın Vatan Gazetesi'nin Cumartesi Eki'nde yaptığı açıklamalardı.
Nihat Tuna, "Biz her satırda Türk demek zorunda değiliz. Paragrafı okuduğunuzda anlatılmak istenen gayet net bir şekilde anlaşılıyor" diye kendini yazar yerine koymuş.
Ergin Altay ise "Dostoyevski orada Türkleri değil, insanları kötülemek istiyor. Ha Türkler demişim ha Çerkezler, ha tecavüz demişim, ha akıl almaz işkenceler" diyerek sansüre kılıf buluyor
Hilmi Yavuz ise Türkiye'de yayınevlerinin editör kullanmadığını söyleyerek, "Ben olsam dava açarım, bu açıkça sansürdür" diyor.
Bu arada ortaya çıkan bir başka şey de Tolstoy'un bile çevirilerde sansürlendiğiiddiaları.
Burak Bengi'nin "Sansürlenen Tolstoy" kitabında, bazı çevirilerde Tolstoy'un Müslüman bile ilan edildiği tek tek cümleler ve paragraflar halinde ortaya konuyor.
SONUÇ: Ünlü şair Nazım Hikmet'in, Kürtler ve Ermenilerle ilgili bir şiirinin beş cümlesinindönemin hukuk kuralları yüzünden sansürlenmesi yine geçen hafta entelektüel dünyanın ilgilendiği konulardandı.
Ama hatırlatmak isteriz ki Alen Parker'in 70'li yılların sonunda çevirdiği "Gece Yarısı Ekspresi" filmi yıllarca Türkiye'de gösterilemedi.
"Gösterilse yer yerinden oynar" dendi. 93 yılında HBB Televizyonu filmi ilk kez yayınladı. Ne yer yerinden oynadı, ne de küçük çaplı bir deprem oldu Artçı sarsıntıları bile yaşanmadı
Sanat eserinden korkmak, insanın gölgesinden ürkmeye benzer Bu sözün sahibini bilmiyoruz
DEVE'YE YILDIRIM ÇARPTI!
OLAY YERİ: TBMM Genel Kurulu Bütçe görüşmeleri OLAY: Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Ulaştırma Bakanlığı'nın bütçe görüşmeleri sırasındaAtatürk Havalimanı apronunda "deve kurban etme" olayına değinmeden geçemedi.
RC-100 tipi uçakların sonuncunun kiralandığı şirkete teslim edilmesi üzerine yapılan bu kanlı törenin değerlendirilmesinde bakan Yıldırım, savunma yaparken, dozu kaçırdı ve"Deve kesilmesi az bile" deyiverdi.
Yıldırım, "Eğer gider öyle bir uçak kiralarsanız, uçağın işletme masrafları, maliyetinin iki katına çıkıyorsa bu uçaklardan kurtulmak için deve bile az gelir. Bu kapalı mekanda yapılsa daha düzgün iş yapılmış olurdu" diyerek, deve kesilmesini değil, deve kesilirken "göz önünde" yapılmasının yanlış olduğunu savundu.
Oysa, Başbakan, bu açıklamadan birkaç gün sonra Fatih Altaylı'ya TekeTekprogramında, "Deve kestiren densizin biri. Akıl sır ermeyen bir olay" diyordu.
Erdoğan, "Çalışanların bile giremediği aprona deve nasıl girdi?" sorusuna,"Develer girdi zaten" diye kendince esprili bir cevap de vermişti.
SONUÇ: Vatan Gazetesi'nin Pazar Eki'nde muhabir Zeynep Bakır, Atatürk Havalimanı apronunagiriş için mülki idare amirliğinden üç iş günü boyunca izin beklediğini yazdı.
Devenin B Protokol Kapısı'ndan "ayaklarını sallayarak" girdiği aprona zar zor girebilen Zeynep Bakır, girer girmez de haklı olarak gazeteci sorusunu yetkililere yöneltmiş: "Deve eti size de geldi mi?"
Belli ki Bakan Yıldırım'a gelmiş. O devenin tadına bakmış.
ÇOCUKLAR ZATEN GÜZELDİR
OLAY YERİ: Antalya Kemer, "Little Miss Georgia" yarışması OLAY: Çocuk pornosuna karşı dünya çapında büyük bir mücadele yürütülürken ve Türkiye bu konuda ciddi töhmet altında kalırken, Gürcistanlı bir firmanın Antalya Kemerilçesinde 5-15 yaş arası kız çocukları arasında güzellik yarışması düzenlemesi hemen mercek altında alındı.
Yunanistan, Türkiye, Çeçenistan, Hindistan ve Gürcistan'dan yarışmaya katılan kız çocuklarına dekolte giysiler giydirilip, yüzlerine aşırı makyaj yapılıp, oryantal ve erotikdanslar eşliğinde gösteri yaptırıldı.
"Bu kadarı da olmaz" denecek türden bu organizasyon bölgenin en büyük mülki amiriKemer Kaymakamı Adem Yılmaz tarafından da izlendi.
Yılmaz, yarışmayı baştan sona izledi, dahası yarışmacının birincisi 6 yaşındaki Rus kız çocuğunun dudaklarından öpülerek kutlanmasına da tanık oldu. Kaymakam belki konuşma yapmadı ama orada hazır bulunmakla medya kazasına imzasını attı.
SONUÇ: Kaymakamın böylesine hassas bir dönemde yapılan bu organizasyona bu kadarkayıtsızlık içinde gitmesi anlaşılabilir gibi değil.
Başta Amerika olmak üzere çocukların cinsel obje olarak kullanıldığı bu tür yarışmalar tek tek yasaklanıyor.
Bölgenin en büyük mülki amirinin konuya en azından bu hassasiyetle yaklaşması, bir mülki amirden çok bir "baba" gibi davranması beklenirdi