Hükümet ile Genelkurmay arasındaki "ten uyumu"nun ne denli az olduğuna, geçen haftaki"andıç" olayıyla bir kez daha tanık olduk.
Genelkurmay'ın mı yoksa bir başkasının mı olduğu belli olmayan "Genelkurmay yanlısı" ve "karşıtı" gazetecilerin listelendiği andıç geçen haftaya damgasını vururken,andıç'ın sadece TSK'nın tekelinde olmadığı da ortaya çıktı.
Meğer, Başbakanlık da gazetecilerin çetelesini tutup, "Bunlar bize yakın", "Aha bunlar da uzak" dermiş. Bunu da sık sık yazıya dökermiş
Daha çok PR şirketlerinin yaptığı "basın durum raporu" adlı bu andıçlama çalışmasının medya kazası tarafına bir göz atalım.
Eskilerin deyişiyle, olan oldu Olanda belki pek bir şey yoktu Devlet kurumlarının yaptığı medya analizi niteliğindeki bu çalışmalar, şimdiye kadar"herkesin bildiği sır" olarak Ankara medyasının kendi arasında konuştuğu bir şeydi.
Ama, ne zaman ki kağıda dökülmüş versiyonu ile yüzyüze gelindi, o zaman sır olmaktan çıktı, ifşa oldu.
CHP lideri Deniz Baykal'ın "Genelkurmay'ın andıçı iyidir, Başbakanlığın yaptığı andıçlama çalışması ise kötüdür" mealindeki açıklama, Baykal'ın "Su akar güldür güldür, gel de yar beni güldür" politikasının bir devamı gibiydi. (Burada, 'güldür' cinas içeriyor. Tıpkı, Baykal'ın Genelkurmay ve Başbakanlık andıçlarını çift anlamlı algılaması gibi...)
* * *
Hatırlayın, Şebnem Schaefer'in bakirelik raporu gibi.
Kimsenin derdi aslında Şebnem'in bakireliği değildi, ta ki elinde bakirelik belgesinisallayana kadar. Kağıda dökülmesi ifşaata giriyor, ifşaata girince de ister istemez haber oluyor
* * *
Haber oluyor deyince, geçen haftaya iz bırakan Paris Hilton vakasına da değinmeden geçemeyeceğiz.
Dünyaca ünlü Assosicated Press haber ajansı, Hilton Otelleri varisinin her gün bir şekilde haber olması üzerine, bir hafta boyunca "sosyetik güzel" olarak kariyer yapanParis Hilton ile ilgili haberlere ambargo koydu.
Amaç şu; bu süre içinde bakalım kimse Paris Hilton'u arayıp soracak mı? Bu kız ne yapıyor diye meraklanacak mı?
Bu süre içinde hiçbir basın kuruluşu Paris Hilton'la ilgili ajanstan haber talebinde bulunmamış. Ajans da böylece ne basının ne de okurların Paris Hilton'a ihtiyaç duymadığını göstermiş.
* * *
Hülasa edersek, önümüzdeki yıllarda Google arama motoruna girip, Genelkurmay veya Başbakanlık andıç kelimeleri yazıldığında karşımıza iki ayrı liste çıkacak. Birinde bir gazeteci biraz liberal, birinde hükümet yanlısı veya karşıtı duracak.
Ama, sonuçta, herkes gazeteciyi kendi okuduğu, bildiği gibi anlayacak. Ne Başbakanlığın ne Genelkurmay'ın andıçı bu isimlerin üzerindeki algılamayıdeğiştirmeyecek.
Tıpkı, Paris Hilton haberlerinde ve taze DYP'li Şebnem Schaefer'in bakirelik raporunda olduğu gibi. Biz onları "bildiğimiz gibi" biliyoruz. Gazetecilerin de andıç sonrası dönemleri yaşamayacağını ümit ediyoruz.
SONUÇ: Peki, bu yaşadığımız andıç vakalarını bir dönem olarak adlandırsak ne derdik?
Bize bu konuda Milliyet Pazar Eki'ndeki Murat Belge ile yapılan söyleşi yol gösterdi.
Filiz Aygündüz'ün söyleşisinde Murat Belge, Kenan Evren'in geçen haftaki "ultra liberal" açıklamaları üzerine, hakkında soruşturma başlatılmasını şöyle yorumluyor;
"Fransız İhtilali'nin meşhur bir lafı vardır ya, ihtilal çocuklarını yiyor, diyor. Kenan Evren'e bunu uygulayamıyoruz. Çünkü, çocukları, babalarını yemeğe başladı.
Bu milliyetçiliği tabii ki Kenan Evren ve 12 Eylül yarattı. Şimdi, kendi yarattığı çocukları onu vatan haini ilan edip, hapur hupur yemeğe koyuldu. Demek ki ilahi mi bilmiyorum ama bir adalet de varmış hayatta. Bu döneme Post-Evren dönemi diyelim o zaman."
Biz de Murat Belge'nin bu yorumundan etkilendik ve 28 Şubat sonrası andıçları da hatırlayarak, bu dönemi Post-Andıçlar dönemi olarak adlandırmayı uygun bulduk.
Post-Andıçlar döneminde, bir gazeteci için, "ultra liberal" ve "muhafazakar" gibi çelişkili sıfatları bir arada görürsek şaşırmayacağız.
Aksaray Akçadağı İlçesi kaymakamı, aynı zamanda Kırşehir Çiçekdağı İlçesi Vekil Kaymakamı Özden Piltanoğlu Türköne'ye halkın konuşurken "Kaymakam Bey Hanım" demesi gibi