Başlıktaki söz, eski bir halk deyişi. Bir televizyon dizisinde duyunca, bir şekilde kullanmak istedik.
Bu hafta, "Tarım ve Çiftçi Kurultayı"na katılmak için Şanlıurfa'ya giden CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın sırat köprüsünden geçerken, düşmekten kıl payı kurtulması haberi de başlığa cuk diye oturdu neredeyse.
Gezi boyunca, CHP'nin anlı şanlı Genel Sekreteri'nin telefon acemiliği nedeniyle karşılaştığı "Sav'ı başından sav" sloganlarını savuşturmaya çalışan Deniz Baykal'ın, yol kenarındaki "Buraya geldik ama tarlaya gidemiyoruz" pankartlarını görünce sosyal demokrat tarafı depreşti.
Ve, Urfa'ya gelirken yaptığı açıklamayı hatırladı.
Baykal, "Gönlümü Urfalılara açmak için geldim" diyordu ama gönül açma için seçtiği mekan pek de uygun değildi.
Bütün gün mercimek tarlasında 14 lira günlükle çalışan genç kız, kızgın güneşin de verdiği kızgınlıkla Baykal'a öyle bir yüklendi ki, CHP'nin lideri, yılların deneyimi olmasa gönlününYES-NO tuşlarını karıştıracaktı.
Genç kız, kameraları ve mikrofonları etrafında bulmuştu.
Baykal da "Bu gençtir, karşısında da bir devlet büyüğü görünce iki kelam laf eder" diye düşündüğünden olsa gerek, genç kızın "Kuraklık var, sulama kanalları yok. Sorunlarımızı çözün" talebiyle biraz olsun afalladı.
Ancak, Baykal, CHP yönetimindeki başarı veya başarısızlığı bir tarafa, deneyimli kurt bir politikacı olarak genç kızın salvosunu "Hepsini biliyorum. Onun için geldik"cevabıyla karşıladı.
Ama, mercimek tarlasında bir kere siyasetin fırını yakılmıştı.
Genç işçi kız da Baykal'ı bu fırında biraz terletmeye kararlıydı; "Bir sizin kıyafetinize bakın, bir de bizimkine. Benim babam sabahtan akşama kadar ateş karşısında çalışıyor."
Baykal, kameraların, mikrofonların olduğu bu küçük çaplı medya sürek avını yılların verdiği deneyimle, soğukkanlılıkla karşılamaya çalıştı.
Verdiği cevap, genel siyasetçi klişelerinden bir tanesiydi, "bu sorunlar çözülür" dedi.
Genç kız ise "Sözle pilav pişmez" cevabını yapıştırırken, siyasetin yemek mönüsüne acılı yeni bir tat katmış oldu.
Baykal, bu aşamadan sonra sohbeti uzattıkça, durumun aleyhine işleyeceğinin farkına vardı ve mercimek tarlasını hızla terk etti.
Oysa, gazeteciler, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yine bir çiftçiyle yaptığı sohbetteki,"Artistlik yapma", "Lan" ve "Ananı da al git" sözlerinin bir benzeri geliyor mu diye heyecanlanmışlardı ki Baykal, öfkesine yenilmedi ve genç kızın sözleri "bir günlük manşet" olarak hayatımıza girdi.
Baykal'ın "söz"de yaptığı cambazlığı at üzerinde geçkin yaşıyla yapmaya kalkanMalkoçoğlu Cüneyt Arkın ise o kadar şanslı değildi.
CHP'nin Genel Başkanı, işçi kızı tam dişine göre görmüştü ama mercimek tarlasındandişine taş gelmişti.
Cüneyt Arkın'ın ise attan düşünce, beline taş geldi, geriye de birkaç kare fotoğrafla birlikte, yere düşen karizma kaldı.
Malkoçoğlu Cüneyt'in düşüşü, eksiksiz bütün yayın organlarında aynı cümlelerle haber oldu.
Ankara Kalesi Festivali'nde iki kez attan düşünce alana yürüyerek gelmek zorunda kalan Malkoçoğlu, "At huysuzlandı. Ben de erkeklik bizde kalsın diye kendimi yere attım. Şimdi bütün medyada 'Cüneyt Arkın attan düştü' diye çıkacak." dedi.
Netekim, tam da dediği oldu, medya onu utandırmadı, yalancı da çıkarmadı.
SONUÇ: Milliyet yazarı Meral Tamer, Cuma günkü köşesinde, Sosyal Bilimci Prof. Dr. Yılmaz Esmer'den, milletvekilleri ve gazetecileri de kapsayan bir araştırmadan bulgular aktarmış.
"Çok mutluyum" diyenlerin başında, tıpkı araştırmanın yapıldığı 7 ülkedeki gibi bizde de milletvekilleri gelmiş, hem de açık ara farkla.
Vekili oldukları millet ise vekillerinin 20 puan gerisinde kalmış. Araştırmaya göre, gazetecilerin mutluluğu halkın da gerisinde çıkmış. "Cami" ve "Kışla" da araştırmada yer almış.
Gerek vekilin gerekse milletin yüzde 70'i "Din benim için çok önemli" yorumunu yaparken, bu soruyu en önemsiz bulanlar gazeteciler olmuş...
Kışla ise diğer 6 ülkeye fark attığımız yer olmuş.
Meral Tamer, "Orduya çok güvenirim" sorusuna verilen yanıtları şöyle aktarmış;
"Bu grafikte, Türkiye, diğer tüm ülkelerden farklı bir dünyada yaşıyor gibi. Kendi aralarındaki oranlar farklı olsa da halkımızla, parlamenterlerimizle ve medya mensuplarımızla, biz Türk milleti olarak orduya açık ara en çok güvenen toplumuz. AKP'lilerin çoğunlukta olduğu Parlamento da buna dahil!"