- Medya üzerine bitmez tükenmez bilmeyen tartışmanın yeni hali…
- Prime-Time’a girme sanatı (!)…
RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
Medya bir kez daha günah keçisi oldu…
Sırp Kasabı diye anılan soykırım dahil 11 savaş suçuyla suçlanan Bosnalı Sırp Lider Radovan Karaciç bile asıl suçlunun medya olduğunu söyleyiverdi.
Karaciç, Birleşmiş Milletler Mahkemesi’ne yolladığı yazılı açıklamada, medyayı cadı avı başlatmakla suçladı, suçlamakla kalmadı, medyanın kendisini şimdiden (!) savaş suçlusu ilan ettiğinden dert yandı…
İstanbul Güngören’deki terörist saldırı da medyayı boy hedefi haline getirdi.
"Daha doğmamışlar da dahil 18 kişinin teröre kurban verildiği, onlarca insanın yaralandığı Güngören’deki saldırıyı, haber kanalları ajans ve cep telefonu görüntüleriyle ekrana yansıtma çabasındayken, prime-time kanallarda eğlence programları sürüyordu."
Bu sözler Bahçeşehir Üniversitesi öğretim görevlisi gazeteci Mehmet Sağnak'a ait..
Sağnak, Bizim Gazete’deki köşesinde, “Şunu kabul etmek gerekir ki resmi makamlar, eskilerine oranla hem medyayı dolayısıyla merak içindeki halkı, saldırı ile ilgili olarak hızla bilgilenderdi. Ancak burada, resmi makamların bir çağrısı vardı. Çağrının meali, medyanın sorumlu davranmasıydı.” diyerek, medya ve terörün ilişkilendirilmesine dikkat çekti.
Neydi medyanın sorumluluğu?..
Medya bu terör olayını görmezden mi gelmeliydi?... Önemsememeli miydi?... Haberi nasıl vermeliydi?
Medya her ayrıntıyı vererek, teröristlerin ekmeğine yağ mı sürüyordu?
Mehmet Sağnak, bu soruların cevabını köşesinde şöyle arıyor;
“Şu bir gerçek ki teröristler, emellerine ulaşmak için kitle iletişim araçlarının öneminin farkında. Teröristler ve medya arasında interaktif bir ilişki bulunduğu belirtiliyor. Medya, günümüzde sansasyon peşinde koşarken, teröristler de bu sansasyon hevesinden yararlanmayı amaçlıyor. Bu yüzden teröristler ya da terörist örgütler, sürekli olarak, her ne kadar bunu istemese de medyayı kendi emellerine ulaşmak için kullanmaya çabalıyor.”
SONUÇ
Medya kendi moral değerlerini yaratarak, gönüllü olarak geliştireceği önlemlerle, terörist saldırıların manipülasyonunu ya da büyütülmesini engelleyebilir mi?
Bu tür bir gönüllülük, teröristlerin emellerine ulaşmasının önünde bir set çekebilir mi?
Yılların gazetecilik deneyimi ile bu beklentileri pek de anlamlı bulmuyor Mehmet Sağnak;
“Doğal felaketler gibi terörist saldırılar da önceden tahmin edilebilen olaylar değil. Medya açısından bakarsak, bu olaylar ani gelişmelerdir ve son dakika haberleridir. Kalıplaşmış yaklaşımlarla aktarılması imkansız olaylardır.
Bu yayınların teröristlerin propagandası olduğunu ileri sürenler, saldırıların, 18 kişinin öldüğü bir otobüs kazası gibi yansıtılmasını mı istiyorlar?...”
Mehmet Sağnak yazısını medya dünyasında bilinen, hoş olmasa da içinde bir çok gerçeği saklayan bir cümleyle sonlandırıyor;
“Terörist arkadaşına seslenir: "Hey, dur. Ateş etme. Henüz prime-time’da değiliz."
* * *
Unutmayın medya kazası can almaz, itibar alır!