- Gazetecilik ince zanaat. Haber kaynağına benzersen ne olur?
- Fehmi Koru hem eleştirdi hem akıl verdi, cevabı Amerika’dan geldi
- 59 yıllık gazeteci Helen Thomas’tan kulağa küpe sözler...
RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
“Gazetecinin işi kolay değildir. Haber kaynaklarıyla hem iyi ilişkiler kuracaksın, hem mesleğinin gerektirdiği mesafeyi koruyacaksın, hem de gerçeğin peşinde olacaksın.
İnce bir zanaattir bu.
Titiz davranmazsan boşluğa düşebilirsin. Hele bir de arkanda, meslek ilkelerini çok fazla ırgalamayan bir gazete yönetimi ve patronajı varsa, işin daha da zordur.”
Bu satırlar, Milliyet Gazetesi yazarı Hasan Cemal’e ait.
Cemal, Pazar günkü köşesinde gazetecinin izlediği alan üzerinden değişmesinin veya benzeşmesinin çarpıcı örneklerini aktarmış;
“Muhabir, Emniyet’i izler.
Zamanla ‘polis’leşebilir.
Ya da onlardan biri olabilir.
Muhabir, filan partiyi izler.
Zamanla partili olabilir.
Bir bakarsın, yıllar sonra o partiden milletvekili seçilmiş, liderin has adamı olmuş...
Muhabir, MİT’i izler.
Zamanla onlardan biri olabilir.
Dışişleri’ni izler, ‘diplomat’laşabilir, yazdığı haber anlaşılmaz olur.
Muhabir, Genelkurmay’ı izler.
Zamanla ‘asker’leşebilir.
Gazeteci gibi değil, asker gibi düşünmeye başlayabilir.
Bazı kurum ve kuruluşların öylesine mekanizmaları vardır ki, ilke ve kuralı onlar dikte eder.”
Hasan Cemal, gazetecilikteki bu tehlikenin, sadece gazeteciyle ilişki kurduğu kişi arasındaki dengeye değil, habere de zarar verdiğini anlatıyor.
Nitekim, bakın bu benzeşme örneklerinin en çarpıcısı Pazar günü hem Vatan Gazetesi’ne hem de Sabah Gazetesi’ne konuşan Yeni Şafak Gazetesi yazarı Fehmi Koru’da görülüyor.
AKP’ye yakınlığı ile tanınan Fehmi Koru, Başbakan’a akıl verme sınırındaki kırmızı çizgiyi ihlal edince, geçen hafta hatırlarsınız inceden bir papara yemişti.
Sabah Gazetesi’ndeki röportajında Koru, “Bir tek benim için kullansaydı ‘Sevsinler Seni!’yi, beni rahatsız ederdi. Ama daha önce çok kişiye böyle seslendi Tayyip Bey. Üslubu bu!...” diyor.
Koru’nun sözlerinin sert tarafları Sabah’taki röportajında başlığa ve spota taşınmamış, dikkatimizi çekti.
Belli ki Başbakan’a çok kızmış ve kırılmış. “Erdoğan’ın feverancı bir üslubu var” demekten çekinmiyor, Başbakan’ı analiz ederken, şu ifadeyi kullanıyor;
“Vakti çok az olduğu için gazeteleri baştan sona okuyamıyor, TV programlarında söylediklerimizi birebir izleyemiyor. Birileri herhalde ‘falanca kişi sizin için şöyle dedi, sizi Bush’a benzetti’ şeklinde aktarıyor. Ama o Bush’a benzetme hangi içerik içerisinde oldu, ne kastedildi bilmiyor, dolayısıyla da hemen tepki veriyor.”
Fehmi Koru’nun, aynı gün Vatan Gazetesi’ndeki röportajının manşeti ise “Başbakan’da üslup sorunu var, bu kesin”
Koru’nun Elif Ergu’ya verdiği röportajda, “Başbakan’ın sözlerine böyle yanıt vereceğini hiç hesap etmediğini, şaşırdığını” da okuyoruz.
Başbakan’a değil ama Abdullah Gül’e yakın olduğunu ve çocukluk arkadaşı olduğunu söylemiş bu röportajda Fehmi Koru.
Her iki Fehmi Koru röportajının dikkat çekici yanı, Hasan Cemal’in başta vurguladığımız gazeteci defermasyonunun “dumanı namlunun ucundaki silah misali” delili gibi.
Koru, üst düzey siyasilerle birlikte olmanın getirdiği “benzeşme” ile artık siyasi gibi konuşuyor ve Başbakan’a resmen akıl veriyor.
Sabah Gazetesi’ndeki röportajında “Çillerleşirse hayatının hatasını yapar” demekte sakınca görmüyor.
Hatta, Vatan’daki röportajında Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül’'ün yer değiştireceğini bile söylüyor.
Hem akıl yürütüyor hem akıl veriyor.
Gazetecilikten siyaset alanına bir yunus gibi dalıp çıkıyor.
SONUÇ
Gazetecinin yaşadığı bu deformasyonun analizi, 9 Başkan’la hayatını geçirmiş ve 59 yıldır Beyaz Saray muhabirliği yapan bir isimden geliyor, Helen Thomas.
88 yaşındaki Helen Thomas ile Tempo’dan Selin Ongun, Amerikan seçimleri sonrasında, telefonla bir röportaj yaptı.
Amerikan eski Başkanı Gerald Ford, Helen Thomas’ı tarif ederken, şöyle demiş zamanında; “Tanrı söylendiği gibi altı günde evreni yaratıp, yedinci gün dinlenmiş olamaz. Neden mi? Bunu Helen Thomas’a açıklamak zorunda kalırdı da ondan.”
Thomas, gazetecilerin siyasetçilere “gönüllü danışmanlık” kıvamında akıl vermelere kalkışmasının sonuçlarını, 59 yılın deneyimi ile bakın nasıl süzgeçten geçirmiş. Thomas şöyle diyor:
“Biz gazeteciler tavsiye bulunsak da bulunmasak da liderler bildiklerini yapacaklardır zaten. Her kim Başkan olursa olsun, bu böyle olur. İşte tam da bu nedenle Başkan’ın kendini tek güç sanmaması için medya gerçek rolünü oynamalı. Bize her seferinde neler olduğunu anlatmak zorunda olduklarını hissetmeliler.
Başkanlardan açıkça hesap sorup, bunu halka aktarabilecek tek merci biziz. Fakat Bush’a Irak’ın hesabı neredeyse sorulmadı. Neler olduğunu gördük, bu tekrarları yaşamamak için sormalıyız. Bush, hala benim sorumu cevaplamadı. Irak’a neden girdik?...”
Helen Thomas’ın cevabını Fehmi Koru’nun kulağına küpe etmesi mi gerekiyor, ne dersiniz?