Sitemizde Ara

 

  • Bütün Türkiye tek bir mahalle... Mahallenin “namus bekçisi” bir açıklama yaptı, yürekleri yaraladı...
  • “NASA'mız olsa İl Başkanı’nı astronot yaparız”..   Bu söz niye söylendi?

RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı


“Doğal Gaf Müdürü” diye attı Hürriyet Gazetesi manşetini...

Yılbaşı gecesi, yedi üniversiteli gencin, doğalgaz zehirlenmesi yüzünden ölümü üzerine yaptığı açıklamalarla tepki toplayan Başkent Doğalgaz Genel Müdürü Veysel Karani Demir için attı bu manşeti...

Veysel Karani olay sonrasında, yedi gencin ölümünün yarattığı panikle öylesine sözler söyledi ki Medya Kaza Tarihi’nin “Top 10” listesinde hakettiği yeri aldı bile...

Doğal-Gaz Genel Müdürü, basın toplantısını sanki ‘medyaya bilgi vermek’ için değil, ‘medyaya karşı haçlı seferi’ açtığını ilan etmek için düzenliyordu.

O yüzden biraz kızgın, biraz da agresifti.
En can alıcı olandan başlayalım.

Yedi gencin ölümünden çok, halka açılma çalışmaları süren “şirketinin değerinin düşeceği” endişesini açıkladı medyaya. Yedi gencin ölüm nedeniyle ilgili sözler duymak için gelen medyanın ağzı ise bir karış açık kaldı.



Müdürün, arkasından söylediği sözleri ise Türkçe’de “aymazlık” kelimesiyle bile açıklanmak zor.

“O hadiseyi hiçbir insanın görmesini istemem. Gençlerin her birisi bir taraflara düşmüş; kimisi yerde, kimisi yüzükoyun. Kimisi belden üstü yarı çıplak...”

Öğrencilerin, “yarı çıplak olduğu” iması o kadar can acıtıcıydı ki ama müdür belli ki yaptığı hoyratlığın farkında değildi.

Çünkü, basın toplantısının sonuna kadar aynı tavrını korudu.
Gazeteciler de “doğal” olarak, Doğal-Gaz Müdürü’ne insani bir tavır aldılar.
Sorular da ister istemez, yağmur gibi geldi.

Müdür, “Cuma’ya gitme” bahanesiyle “Bu işten kurtulayım” derken, arabayı ince buz üstünde frenle durdurmaya kalktı resmen;
 “Başka soru var mı? Cuma... Eğer sorunuz yoksa, müsaade isteyeceğiz. Cumanız mübarek olsun.”

Ertesi gün manşetler, Doğal-Gaz Müdürü’nü istifaya çağırıyordu.

Hemen ertesinde, yaptığı işin vahametini anladığından mı yoksa anlatıldığından mı bilmiyoruz istifa etti.
Medya ise dedektörüne yakalanan genel müdürü hemen mercek altına aldı.

Daha 24 saat bile geçmeden, 1997 yılındaki teftiş raporlarına kadar ortaya döküldü, soruşturmaya uğradığı ve aldığı cezaya kadar hayatına ilişkin her detay gazete sayfalarındaydı.

Müdür bile bu işe şaştı kaldı, nasıl ’bu kadar hızlı’ oldu ve ’niye’ oldu diye.

Aslında niyesi ve nasılı şuydu.

Doğal-Gaz Müdürü büyük bir rahatlıkla başlamıştı basın toplantısına. Hatta bir gazetecinin, “Bürokrat arkadaşlarınızla beraber kameraların karşısındasınız ama kravat takmadığınızı görüyorum. Bireysel merakım, bunun sebebi nedir acaba?” sorusunu şöyle yanıt vermişti:

“Özel bir sebebi yok. Bugün özellikle bu hadisenin etkisi varsayalım. Özel bir tavrım yok. Kravata karşı tavrım yok.”

Bu kadarla kalsa iyiydi, ardından gazeteciye “Bir kravat hediye et de takayım” diye espri yeteneğini de sergilemeye kalktı, öyle acılı bir ortamda.
İstifasını açıklarken, bir ”dost sohbeti” rahatlığında düzenlediği ”basın toplantısının bedelini çok ağır ödediğini” söylüyordu Doğal-Gaz Müdürü.
Ama hatayı nerede yaptığının aslında farkında değildi.

Ona göre, yedi gencin ölümünden elinde salladığı ”boru” suçlu, başına gelenlerden ise “bir kısım medya” sorumluydu.

SONUÇ
Doğal-Gaz Müdürü’nün bu tavrı aslında sosyologların mahalle kültürü olarak adlandırdığı bir durumdan kaynaklanıyor.

Yeterlilik ve liyakattan çok eş, dost, ahbap, cemaat gibi kriterlerle önemli görevlere atanan bürokratlar bu tür hataları sıkça yapıyor.

Nitekim, Yılmaz Özdil, olay sonrasında Hürriyet’teki köşesinde konuya çarpıcı bir benzetme ile yaklaşıyor:

“NASA’mız olsa bizim...
İl başkanını astronot yapar bunlar!
Aynı şekilde, iktidar değişse, mesela CHP gelse, "Ben Atatürkçüyüm, doğalgazdan en iyi ben anlarım" diyemezsin... Türk milliyetçisi veya Kürt milliyetçisi olman da, doğalgazı bağlamaz.
Doğalgaz dediğin hadise, aslında, Karayolları, Devlet Su İşleri, Türk Hava Yolları, Devlet Demiryolları gibi, "bilim, tecrübe, liyakat" isteyen bir konudur...
Boru değildir...”


Mehmet Ali Kılıçbay, bu haftaki Newsweek Dergisi’ndeki köşesinde, “Bütün Türkiye tek bir mahalle” derken, eskiden sığıntı durumunda olanların şimdi iktidara gelmesinin sonuçlarını değerlendiriyor;

“Önceleri sığıntı olan bu unsurlar, artık kendi konularını dayatacak kadar güçlenmiş, çoğalmış, kök salmış ve pekişmişlerdir. Sonuçta Türkiye’nin tümü artık tek bir mahalle gibi algılanmakta ve mahallenin kurallarını da Sünni (Hanefi) İslam’ın koyduğu düşünülmektedir.”

Kılıçbay, yazısında “Türkiye’nin tümünü tek bir mahalle olarak görüp, herkesin aynı şeyi düşünmek zorunda olduğunu kabul edip, herkes adına konuşma hakkını kendinde görme durumu” olarak tanımlıyor.

Nitekim Doğal-Gaz Müdürü, bu yüzden “sorumlu bir genel müdür” olarak değil de “mahallenin namus bekçisi” hoyratlığında konuşmaktan beis duymuyor.