- Hüznü, özründen büyük… İade-i itibar, “iade-i hüzün” gibi yaşandı…
- Nazım’ın şiiri nasıl “devletin politikası” oldu…
RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
Nazım Hikmet, Yılmaz Güney ve arkasından Ahmet Kaya…
Geçen hafta, Ece Ayhan’ın “Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu…” dizelerini bize hatırlatan gelişmeler yaşattı.
Nazım Hikmet’e, kısacık bir Bakanlar Kurulu toplantısında vatandaşlığı 58 yıl sonra geri verildi.
Yine Yılmaz Güney, küçük bir kalem oynatma ile iade-i itibarına kavuştu.
Ahmet Kaya’nın iade-i itibarına kavuşması ise 10 yıl önce sürgüne gitmek zorunda bırakıldığı Kürtçe klibinin, başta devlet televizyonu olmak üzere
çeşitli yerlerde gösterilmesi ile oldu.
Hepimize “ne kadar da kolaymış” dedirten bu gelişmelerin aslında bir dönem medya gündemini ne kadar çok işgal ettiğini ve üzerinde fırtınalar koparıldığını hatırlarsanız, bu üç isme yaşatılan “memleket hasreti” özürle birlikte ağızlarda hüzünlü bir tat da bıraktı.
Vatandaşlığı ile birlikte itibarı geri verilen Nazım’ın şiirleri devlet ricalinin en üst katında ağızlardan düşmez oldu.
Başbakan Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Gazze’de ölen çocuklarla ilgili Arap ülkeleri liderlerinin eşleriyle yaptığı toplantıda, Nazım’ın şiirini “devlet politikası” gibi okudu. Şiiri merak edenler için hatırlatalım, “Büyümez ölü çocuklar…” satırlarıyla bilinen ünlü "Hiroşima" şiiri.
Yılmaz Güney’in eşi Fatoş Güney ise sanatçının memleket hasretiyle ölmesinin kızgınlığı ile “kimseden ne özür beklediklerini ne de itibarın iadesi gibi bir durumu kabullendiklerini” açıkça beyan etti.
Ahmet Kaya’nın durumu ise aslında medyanın kendini sorgulamasına çok iyi bir örnek oluşturuyor.
Milliyet Gazetesi Pazar Eki’nde Devrim Sevimay’ın röportajı, neredeyse tüm medya adına Ahmet Kaya’dan “üstü örtülü bir özür” gibiydi.
O dönem, Magazin Gazeteciler Derneği’nin ödül töreninde yaptığı konuşma Ahmet Kaya’ya karşı, medyanın da alet olduğu bir linç kampanyasına dönüşmüştü. Televizyonlar ve gazeteler, “Kürtçe klip yapmak istiyorum” diyen sanatçıyı yerden yere vurmuşlar, “şerefsiz” diye manşetler atmışlardı.
Çok değil, on yıl sonra TRT 6, Ahmet Kaya’nın Kürtçe klibini devletin televizyonunda yayınlama hazırlığında.
Bugün, o manşetlere, o haberlere bakanlar “ne kadar da anlamsızmış” demekten kendini alamıyor.
Devrim Sevimay’ın röportajında Gülten Kaya, eşinin mezarını Türkiye’ye getirmek istemediğini şu sözlerle anlatıyor;
“Burada olmayı hep çok istiyordu ama burada canlı olmayı isteyen bir adamdı o. Böyle getirilmeyi asla istemezdi. Onun için ben böyle bir şeyi yapamam ona; onu huzursuz edemem.”
Gülten Kaya, TRT’nin Kürtçe kanalı TRT 6’da (TRT Şeş) yayınlanması halinde duygusunu şöyle dile getiriyor;
“Sadece hüzün olur ama asla sevinç olmaz. Bende sevinç yaratabilmesi için bize asıl o günlerin yaşatılmaması gerekiyordu. Nesine sevineyim artık bunların? Dokuz yıldır tozlu arşivlerde duran bir şarkı. Şimdi sürüme çıkarma zamanı geldiğini düşünüyorlar diye ben ne hissedebilirim ki... Bu sekiz-dokuz yıl önce olmalıydı; şimdi Kürtçe şarkı çalınmış, hiç umurumda değil. İsterlerse 24 saat Ahmet Kaya yayınlasınlar, milyon tane Kürtçe şarkı koysunlar, ben artık bunlardan heyecanlanmam.
Bakın, bize o linç kampanyası yapılırken benim kızım 9 yaşındaydı. Ertesi gün okul servisinde “Senin baban bölücü mü?” dediler ona. Buna kimin hakkı var? Bunun izlerini kim silebilir? Her şeye rağmen sağduyulu bir yerden bakmaya çalışıyorum, (Elinde Ahmet Kaya hakkında çıkan “şerefsiz” başlıklı gazete kupürlerini gösteriyor) ama bunların yaşatıldığı bir insandan iyi niyet nasıl bekliyorsunuz, inanamıyorum. Genel olarak söylüyorum bunu... Çünkü konuşurken, soru sorarken, yanıt alırken insanlara kolay geliyor ama bunların içinden geçerken o kadar ağır ki... Ve aslında anlamanın da çok basit bir yöntemi var: Bir an yer değiştirelim. “
SONUÇ
Bizce, Gülten Kaya’nın sözlerindeki en çarpıcı yan, “Bir an yer değiştirelim” ifadesi. Zira, bir an yer değiştirmek, “yaşananların, yaşayan için” ne denli yaralayıcı olduğunu anlamanın yolunu açıyor…
Ahmet Kaya’nın “Memleket Hasreti” adlı şarkısının sözleriyle bitirelim;
Giderim buralardan
Giderim bir gece vakti
Umurunda olmaz bilirim
Ya beni sararsa
Memleket hasreti
Bağırsan duyamam ki
İstanbul'da değilim ki
Çağırsan gelemem ki
Varna'da değilim ki
Uzaklardayım
Ben bende değilim ki
Ya beni sararsa
Memleket hasreti