Sitemizde Ara

  • Metin Münir’den “10 sene yazılmayı bekleyen haber”...
  • GDO, Türk sinkaf tarihine nasıl geçti?
  • Genetiği değiştirilmiş hamal ‘rüşvet’ olabilir mi?

RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı


Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar’ın neden yıllar sonra manşetleri süsleyen bir habercilik fırtınasına yol açtığı gazeteciliğin algısının gelişmesiyle açıklanabilir.

Türkiye’de “uzmanların” neredeyse 15 yıldır tartıştığı GDO konusunun gazetecilerin ve medyanın bir anda nasıl  bu kadar baskın gündemi haline geldiği,  “Ne kadar GDO’lu ürün yiyoruz?” sorusu kadar önemliydi.

Çünkü, 15 yıl önceki gazetecinin algısında life style (yaşam tarzı) ve sağlıklı ürünlerle beslenme gibi öncelikler yoktu.

Ne zaman ki “sağlıklı yaşam”, “nasıl beslenmeliyiz” gibi dertler gündemimize girdi, gazetecinin de gündemi ister istemez GDO’larla bezendi.

O yüzden şimdi GDO’larla ilgili yapılan her açıklamanın altında gazetecilik bir genetiği değiştirilmiş kod arıyor ve sorguluyor.

Geçen haftaki medya kazalarından bir tanesi de gazetecilerdeki eğilimi ve gazetecilikteki bu değişimi fark etmeyen uluslararası bir firmanın Türkiye Genel Müdürü tarafından yapıldı.



HaberTurk’te 19 Kasım günü çıkan habere göre, Amerikalı Delta&Pine Land (DPL) şirketinin Türkiye’deki yatırımı Deltapine’ın Türk Tarım Bakanlığı memurlarına 2001-2007 döneminde rüşvet verdiği ortaya çıktı.

Haberde, rüşvetin iki nedeninin olduğu açıklanıyor.

Birincisi tarlalarda denetim yapılmasını engellemekti. Böylelikle özellikle pamuk gibi GDO’nun yüksek oranda kullanıldığı ürünlerin analizinde Tarım Bakanlığı saf dışı bırakılıyordu.

İkincisi ise Tarım Bakanlığı yetkililerinin tohumlar üzerindeki denetlemesini kontrol altına almaktı.

Şirketin yaklaşık 6 yıl boyunca rüşvetle bu işleri engellediği Türkiye’de değil ama Amerika’da ortaya çıktı.
Nasıl mı?

Amerika’da borsaya açık bir şirket olan DPL, GDO pazarını kontrol eden Monsanto şirketine satıldığında harcamalar incelendi ve hesaplarda Türkiye’de “hamal” gideri adında 43 bin dolarlık  rüşvet verildiği anlaşıldı.

Bu aşamaya kadar olay bir skandal.

Medya kazasına dönüşmesi ise Türkiye Genel Müdürü Hasan Yener’in açıklamasıyla oldu.

Hasan Yener, “Belgelerdeki ifade için “Rüşvet değil hediye idi. ABD’nin kendi içişleri nedeniyle orada bildirildi” diye savunma yaparken, gazetecinin “Kendi ifadenizle hediye verilmesinin nedeni nedir?” sorusuna, aksi bir tonda şöyle cevapladı:

“Sen hangi ülkede yaşıyorsun? Bunu bütün şirketler yapıyor, Türkiye’de yaşıyoruz, devlet dairelerine hediye verilir.”

Şirket Genel Müdürü’nün bu ifadesiyle Türkiye’deki "rüşvetin", pardon "hediyenin" ya da daha çok pardon "hamal giderinin" miktarını öğrenmiş olduk.

SONUÇ

Medyanın GDO’ya karşı olan ilgisi önümüzdeki günlerde artarak sürecek.
Çünkü GDO bir kere medyanın kapsama alanına girdi.

Hatta, siyasete bile bulaştı.

Artık siyasi eleştiri dozunun içinde GDO’lu cümleler sıkça kullanılırken, Türk sinkaf tarihine geçecek örnekler de bolca sergileniyor...

Ama biz gazetecilik tarafına dönersek, Metin Münir, Milliyet’te 18 Kasım günkü köşesinde GDO’ya medyanın yaklaşımındaki eksikliği şöyle anlattığını görüyoruz:

“GDO’da sadece haberi yıllarca görmeyerek sınıfta kalmadık.
Haber ortaya çıktıktan sonra, objektif ve doğru biçimde yazmayı beceremeyerek de sıfır aldık.
Ekranlarda sorulan soruların çoğu derin bir bilgisizlik dizisiydi.”


Münir, “10 yıl bekleyen haber” başlıklı bu yazısında, gazetecilerin yıllar sonra GDO haberlerine ilgi göstermesinin yine uzman gazetecilik eksikliğinden kaynaklandığının da altını çizdiği yazısında şu saptamalara yer verdi;

“Gazeteciliğin doğru dürüst yapılabilmesi için uzman gazetecilere ihtiyaç vardır.

Türkiyede kişisel merak dolayısıyla kendini yetiştirmiş birkaç meslektaş dışında uzman gazeteci yoktur. Ve hatta bu kavram bilinmemektedir.^

Uzman gazeteci, konusunu, özel sektörde spesifik alanlarda çalışan kişiler kadar veya ona yakın bilen kişidir.

Örneğin tarım ve gıda konularını izleyecek olan muhabirin tarım ve biyoteknoloji konularında ‘uzman’ olması gerekir.

Enerji, eğitim, çevre, savunma, tüketici kredileri vesaire gibi konularda yazanlar da aynı şekilde ehil olmalıdır.

Aksi takdirde haberler görülmez.
Gelişmeler izlenemez.

Şirketlerin ve PR’cıların kandırmacıları yutulur.
Halk uyutulur.”