- Benim fişim, senin fişini döver... Allah kimsenin fişini çektirmesin
- Şarkiyat enstitülerinde “ders” diye okutulur... Türk Hava Yolları bu kez uçağı medya mahallesine nasıl düşürdü?
- Şark kurnazlığı Deniz’de boğuldu
RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
Medya ilişkilerinde özellikle bizim gibi şarki zihniyete sahip ülkelerde en çok yapılan hatalardan birisi “kaş yapayım derken göz çıkarmak”tır.
Bu ya maksadını aşan bir ifade kullanmakla gelir...
Ya ayağına gelen fırsatı tepmekle..
Ya da gazeteciyi maniple edeceğini sanıp tökezlemekle...
AKP Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan, 7 Mart’ta Belediye Başkanlığı seçimi yapılacak olan Karacasu beldesindeki parti binasında konuşma yaparken, konuşmanın şehvetine kapıldı.
Milletvekili Doğan, “Türkiye’nin AK Parti’ye 10 sene daha ihtiyacı var” diye başladığı konuşmasında, “Eğer biz birazcık tökezlersek bu Ergenokoncular falan çok kötü intikam alırlar. Bu memlekette kimin başı örtükse, hepsini fişlemişler, kimin çocuğu imam hatibe gidiyor fişlemişler, kim muhafazakar kim ramazanda oruç tutuyor hepsini fişlemişler. Şimdi biz onları fişliyoruz. Kırk sene onlar bu halka yaptı, inşallah sıra bizde. Yapmaya çalıştığımız bu arkadaşlar” diye sürdürdü.
Seçim vaadine “fişleme” yapmayı da katan Doğan, sonraki günlerde bu aymazlığın farkına vardığından olacak, medyaya yazılı olarak bir açıklama yaptı ve şöyle dedi:
“Şimdi de biz onları fişliyoruz cümlesindeki maksat, 40 yıldır fişleme yapanları deşifre ettiğimizi açıklamaya çalışmaktı. Kastım buydu, ancak cümle maksadını aşmıştır.”
Bizce boyunu da aştı.
* * *
İkinci şarki bakış açısına örnek Türk Hava Yolları’ndan.
Geçen yıl 25 Şubat günü Hollanda’da düşen THY uçağından kurtulan ve kazanın yıldönümü için Amsterdam Belediyesi tarafından düzenlenecek törene davet edilen 50 kazazedenin Türk Hava Yolları ile uçma talebine “Hayır” yanıtı geldi.
Kazada hayatını kaybeden dokuz kişi için dikilen anıtın açılışının yapılacağı anma törenine kazazedeler katılmak istedi ve Türk Hava Yolları’nı arayarak, “Anma töreni için herhangi bir organizasyonunuz var mı, yolculara bilet temin edecek misiniz?” diye sordular.
Yanıt ise “Hayır” olarak geldi ve “Türk Hava Yolları’nın böyle bir düşüncesinin olmadığı” belirtildi.
THY, ayağına gelen fırsatı “prosedüre uyma” gerekçesiyle ayağıyla tepmiş oldu.
Türk Hava Yolları Basın Müşaviri Ali Genç ise “Biz sadece uçak kazasında ölenlerin birinci derecedeki yakınlarına bilet yardımı yapıyoruz" diyerek, yardım almak için “kazada ölmenin şart olduğunu” belirtti.
HaberTurk Gazetesi, Pazar günü THY'nin bu uygulamadaki derin çelişkisini hemen manşete çıkardı.
Başta Charlize Theron, Catherine Zeta Jones ve Nicole Kidman gibi dünya çapındaki yıldızlara ve Barselona gibi futbol kulüplerine sponsor olurken kesenin ağzını sonuna kadar açan THY’nin 50 kişilik bir organizasyonu yaparken elinin titremesinin garip kaçtığının altını çizdi.
HaberTurk, yine aynı haberin hemen altında, uçak kazalarında ölenler için mevlit okutma haberine yer veriyordu.
Yedi yıl önce, 2003 tarihinde Diyarbakır’da düşen uçakta ölen yolcu yakınlarını tek tek arayan THY’nin bunun için masraftan kaçınmadığını, yolcu yakınlarının tepkileriyle birlikte aktarıyordu.
THY, kazadan sonra yıllarca hatırlanacak bir başka kaza yapmıştı ama bu kez medya mahallesine düşürmüştü uçağı.
SONUÇ
Şark kurnazlığının en çarpıcı örneklerinden birini sanatçı Deniz Seki geçen hafta bize yaşattı.
Deniz Seki “medya management yapayım” derken, medyanın damarına bastı.
Hakkındaki kokain davası duruşmasından bir gün önce “Eyüp Sultan’a dua etmek için gideceği” gazete ve TV haber merkezleri bizzat aranarak sızdırılan Deniz Seki’yi Eyüp Sultan’da kalabalık bir medya ordusu bekliyordu.
Seki, durumdan gayet memnun, kameralar önünde huşu içinde duasını tamamladı, camiye girip namazını eda etti.
Ama çıkışta gazetecilerin sert üsluplu soruları bekliyordu Deniz Seki’yi.
Doğal olarak herkes şunu sordu;
“Neden bizler tek tek aranıp, buraya dua etmek için geleceğiniz özel olarak sızdırıldı? Dava öncesinde birilerine mesaj mı vermek istiyorsunuz?”
Seki, böylesine sert sorularla sıkıştırılmayı beklemiyordu. Afallayıp, “Ben de bilmiyordum, kim aramış sizi, bunun hesabını soracağım” minvalinden cevaplarla durumu kurtarmaya çalıştı.
Ama, “Şark kurnazlığı” ile yapılan “medya management” bir kez ayağına dolanmıştı.
Ertesi gün savcı, Deniz Seki hakkında açılan duruşmada “sanatçının sekiz yıl hapsini” istiyordu.
Duaları kabul olmuş muydu, bizce tartışılır...