Sitemizde Ara

  • Dost başa, gazeteci ‘ayakkabı’ya bakar.
  • Siyasetçilere altın öğüt: ayakkabı ile fotoğraf çektirirken dikkat edeceksin!
  • Araştırmacı eski sevgili ruhu nedir, ne değildir?



RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı


Politikacıların başı hep ayakkabılarla derttedir.

Hatırlatmak gerekirse, Necmettin Erbakan’ın Başbakanlığı döneminde abdest alırken ayakkabılarının korumaları tarafından korunup, ayaklarının havluyla özenle silinmesi olay olmuştu.

Demirel, ayakkabısının arkasına basmış, Başkan Bush, Irak’ta az kalsın bir ayakkabıya hedef olurken, çeviklikle sıyrılmıştı.

Yani ayakkabı dediğin politikacının baş ağrısıdır.

Çünkü ayakkabının ‘doğasında’ başka anlamı vardır, bizim gibi Doğu memleketlerinde.
Ayakkabı ile eve girsen bir türlü, ayakkabıyı kapının dışında çıkarsan bir başka türlüdür.



Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz’ın göreve ilk atandığında evinin kapısını ‘ayakkabı yığınıyla’ göstermişti medya.

O yüzden, politikacı dediğin ayakkabısına da ayakkabısını nereye koyduğuna da dikkat edecek.
 
Çünkü dost başa, gazeteci ‘ayakkabıya’ bakar.

Geçen hafta MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Aydın’da küçük bir çocuğa ayakkabısını boyatırken, başına neler geleceğini herhalde tahmin etmemişti.

Amacı belli ki halkla “yakınlaşmak” ve “sıcak” bir görüntü vermekti. Ama  küçük bir çocuğu diz çöktürmüş, takım elbisesiyle ona yukardan, ezici bir ifadele bakan fotoğrafı önce yerel sonra da ulusal basında yayınlandı.

Arkasından da tartışma başladı.

Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, bu görüntüden dört başı mamur bir siyasi tartışma yaratma fırsatını kaçırmadı:

“Basında bir siyasi partinin grup başkanvekilinin küçük bir çocuğa ayakkabısını boyatan fotoğrafını gördüm.
Gerçekten bir insan olarak sarsıldım. Hepimizin onlara yardım konusunda biraz daha geniş ölçekte düşünmemiz lazım.”


MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Şanlıurfa çıkarmasına katılan Oktay Vural’dan Çubukçu’ya cevap hızlı ve sert geldi:
 
“Çocuklarımız pazar günleri maalesef çalışıyorlar. Okullara ödeme yapmak için aileler, okul camlarını temizleme durumuna düşmüşler.
Çocukların o tabloya düşmesinden utanması gereken başta Milli Eğitim Bakanıdır.
Şöyle dönüp bir baksınlar, bu memlekete bu millette neler yaptıklarını, bir milyon ailenin nasıl işsiz bırakıldığını görsünler.
Asıl utanması gereken çocukları o duruma düşüren ekonomik politikaları uygulayanlardır.
Gönül ister ki tüm çocuklarımız okullarda okusunlar.
Milli Eğitim Bakanı, sağda solda röportaj vermesiyle bu işler olmuyor.”


Vural, Başbakan’ın çocuklara oyuncak dağıtıp, beş lira harçlık vermesinden de dem vurdu ama işin içine ‘ayakkabı’ karışmadığı için etkisi o sertlikte olmadı.

Gazeteciler, Şanlıurfa’da Oktay Vural’ın bu açıklamanın ardından  bir kez daha ayakkabısını çocuklara boyatıp boyatmayacağını da yakın takibe aldılar.

Vural, Şanlıurfa sokaklarında dolaştığı sırada naylon torba ile boyacılık yapan Ali Kılıç isimli çocukla sohbet etti ama bu kez ayakkabılarını boyatmadı, Vural mesajı almıştı.

Ayakkabı siyasette önemliydi.


SONUÇ

Şair Can Yücel, “Aşklar da ayakkabılar gibidir” diyor.

Şimdi “Ne alakası var” demeyin. Siyasette bu kadar önemli olan ayakkabı aşkı tarif ederken de ciddi bir öneme sahip.

Önce, Can Yücel’in şu sözlerini hatırlayalım.

“Evet, aşk ayakkabıdır’

Aynen ayakkabınıza bakım yapmayıp, ‘hor’ kullandığınız zaman kolayca eskittiğiniz gibi, aşkınıza da dikkatli davranmayıp özen göstermediğiniz zaman kısa sürede ‘eskitirsiniz’.

Ve nasıl ki
‘delik’ bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde yalnızca ‘bir miktar’ ömrünü uzatmış olursanız; ‘delik’ bir aşkı onarmaya kalkıştığınızda da ‘asla’ eskisi gibi olmayacaktır!”

Büyük bir aşkın kahramanlarının geçen haftaki “Derbi Maçı” medyada oldukça geniş yer buldu.

Vatan gazetesinde yazan Tuna Kiremitçi’nin 23 yıl önce ölen Jacquilene de Pre ile ‘aynı evde’ yaşadığını hayal ettiği yazısı, eski eşi ve eski büyük aşkı İclal Aydın tarafından fazlaca ciddiye alındı.

Aynı gazetede yazan eski eş, eski büyük aşk, ”Tuna’nın yeni birini bulunca eskileri yok saymasına” -dolayısıyla kendini de tabi- çok içerleyerek, verdi veriştirdi köşesinden.

İclal Aydın’ın düştüğü trajikomik durum bir çok köşe yazarının diline dolandı ama Sabah Gazetesi’nin Pazar ekinde Öncel Öziçer, durumu net bir biçimde ifade etti:

“Bir kere canım İclalim sen de hiç mi 'araştırmacı eski sevgili' ruhu yok.

Böyle durumlarda bizler n'apıyoruz, yeni sevgilinin adını sanını haber alır almaz hemen Google efendiye başvuruyoruz.

Kimmiş neyin nesiymiş, sülalesi kaç kişiymiş ıncığını cıncığını öğreniyoruz. Ve de bunu kimseye çaktırmadan yapıyoruz.”


Iclal Aydın’ın eski kocasıyla “iç hesaplaşması”nı henüz tamamlayamamış olması, aşklarının Can Yücel’in bir “bez ayakkabı” gibi kısa ömürlü kalmasıyla açıklanabilir.