- Bir devlet var, devletten içeru… Hrant Dink savunmasında “tam saha” medya kazası…
- Türk Dışişleri tarihe geçti… “Ben bilmem, hükümetim bilir…”
- Uğur Mumcu’nun ailesine sorulan “en acaip” soru…
RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
Hrant Dink cinayetinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülen davasında, Türkiye’nin ‘tam saha pres’ savunması, kendi ağlarında golle sonuçlandı.
Bu haftaki rapora futbol maçı kıvamında başlamak istedik.
Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin AİHM’deki Hrant Dink savunması ve sonrasındaki Dışişleri açıklaması tarihe not düşülecek nitelikte.
Futbol maçı gibi de anlatılmazsa okuyanların hazmetmesi de kolay olmuyor.
Öldürülmesinin üzerinden üç buçuk yıl geçen Hrant Dink’in davasının aydınlatılması umudunu hala taşıyan ailesi, “bu davadan Türkiye’de ne bir tanık, ne bir sanık çıkmayacağını” anlayınca davayı AİHM’e götürmüştü.
AİHM’deki Türkiye Cumhuriyeti’nin savunması, Hrant Dink davasının Türkiye sınırları içinde sonucu kavuşmayacağının resmi belgesi oldu.
AİHM’deki savunmasında, Türkiye Cumhuriyeti, “Hrant Dink’in yazdığı yazılarla Türklüğü aşağıladığını ve neredeyse öldürülmeyi hak ettiğini” söylemeye getiriyor.
Türkiye’nin ‘savunması’nın, sanık avukatlarının savunmasıyla neredeyse aynı olması dikkat çekiyor.
Radikal Gazetesi’nin Pazar günkü haberinden okuyalım:
“Dink’i hedefe koyan ve 301. maddeden ceza almasına neden olan yazıyla Agos’u tehdit eden bir kişinin eylemi bir tutuldu.
Savunmada bununla da yetinilmedi ve Dink konusunda emsal gösterilen ikinci kişi bir Nazi’ydi.
Hrant Dink’in 'tehditlere ve cinayet planlarının bilinmesine karşın korunmadığı' iddialarına yönelik verilen yanıtta da cinayetle ilgili bugüne kadar ortaya çıkan gerçekler hiçe sayıldı: ‘Dink gerçek ve yakın bir şekilde tehdit edilmiş olsaydı, koruma isterdi.”
Yani, Hrant Dink’in koruma istememesi, “kendisi ölmeyi istemiş”e getiriliyor.
Koruma istememesini de “Demek ki yeterince korkmamış” yorumuna bağlanıyor.
SONUÇ
Belki de bu konudaki asıl skandal açıklama Türk Dışişleri’nden geldi. Dışişleri Bakanlığı’nın cevabı “Türkiye’de kaç katmanlı devlet var” sorusunun da sanki cevabı niteliğindeydi.
Dışişleri yetkililerinin yorumunu yine Radikal Gazetesi’nden aktaralım:
“Savunma Dışişleri Bakanlığı’nın görüşlerini yansıtmıyor, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin görüşlerini yansıtıyor.”
Savunmayı veren Dışişleri Bakanlığı “Bu aslında benim görüşümü değil de devletin başka organlarının görüşlerini yansıtıyor, ben de sadece aracılık ediyorum” diyor mealen.
Yani, “Ben bilmem, hükümetim bilir” diyor.
Türkiye’de siyasi cinayetlere kurban gidenlerin ailelerinin devlet organlarıyla yaşadığı garabetlere çarpıcı örneklerden birisini Uğur Mumcu’nun kızı Özge Mumcu dile getiriyor.
Datça’daki İkinci Edebiyat Günleri’nde “Babam neden öldürüldü anne?” panelinde konuşan Özge Mumcu, babası öldürüldükten altı yıl sonra yaşadıklarını, polisin annesine nasıl bir soru yönelttiğini şu sözlerle anlatıyor:
“1999’da ‘Umut Operasyonu’ başladığında polis geldi.
Anneme, ‘Güldal Hanım, acaba Uğur Bey aşk cinayetine kurban gitmiş olabilir mi?’ diye sordu.
Kahve servisi yaparken bir anda sinirden gülmeye başladım.
Yaşadıklarımız çok sinir bozucu değilmiş gibi, sinirimizi bozmak için devletin, devletin polisinin, devletin organlarının üzerimize gelmişliği de var.”
Babası öldürüldüğünde 11 yaşında, şimdi 27 yaşında yetişkin bir kadın olan Özge Mumcu, tıpkı Dink’in çocukları gibi doğal olarak soruyor;
Anne, babam neden öldürüldü?