- Kendi dünyanızda konuşurken dikkat dikkat!
- “Kişisel Yorum” bir şirketi nasıl bağlar?
- Alman Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un tarihi hatası
RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
Okuyucu ve izleyici kitlesinin algı dünyası, kendi dünyamızdan farklı olabilir, genellikle de olur.
O yüzden, medya önündeki konuşmalar “kişisel” veya “mesleki” dünyalarından yapılınca öylesine ilginç medya kaza örnekleri ortaya çıkıyor ki.
Bu haftaki yazımızda ortak noktaları “gayri resmi” türden dertleşmeler ya da kızgınlıklar olan konuşma biçimlerinin, dönüp dolaşıp nasıl ayağa takıldığının iki örneğini paylaşacağız.
Yılın son günlerinde Borusan’ın yaşadığı medya kazası uzun yıllar unutulacak gibi değil.
Borusan Marka Direktörü Hakan Bayülgen’in, Kanal 24’te yayınlanan bir otomotiv programının sponsorluğuyla ilgili “kendi dünyasından” yaptığı yorum, genç yöneticinin başını yaktı.
İki başarılı rallici Burcu Çetinkaya ile Çiçek Güney, geçtiğimiz aylarda BMW’nin MINI markasının sponsorluğu için Borusan Holding ile görüşmeler başlatmış.
Bu çerçevede, iki MINI aracı sponsorluk anlaşması dahilinde kullanılmak üzere kendilerine verilmiş.
Ancak, Aralık ayında şirketin “resmi” dille söylediğine göre, “artan vergi ve bütçe kısıtlamaları yüzünden” programın sponsorluğuna son verilmiş.
Buraya kadar bir şirketin “anlaşılabilir sebepleri”nin, büyük bir fırtınaya dönüşmesine yol açan ise Marka Direktörü Hakan Bayülgen’in Yeni Şafak Gazetesi’ne telefonla ayaküstü yaptığı bir konuşma.
Hakan Bayülgen, telefon görüşmesinde gazeteciye “gayri resmi” bir yorumda bulunarak, rallicilere verilen MINI aracını başörtülü gazeteci Merve Sena Kılıç’ın kullanmasını eleştiriyor.
Aslında sponsorluk iptalinin arkasındaki gerçek sebebin “türban gibi siyasi bir simgenin MINI Cooper markasıyla örtüşmemesinden” kaynaklandığını söylüyor.
Dahası, “Sadece başörtüsü değil, siyasi parti olsaydı da tavrımız aynı olurdu” diye ekliyor.
Hakan Bayülgen’in bu açıklaması, ertesi gün Yeni Şafak Gazetesi'nde “Başörtülü binince BMW bozuluyor” başlığıyla sürmanşetti.
Sonrasında olaylar öylesine peş peşe gelmeye başladı ki başta sosyal medya olmak üzere büyük bir tepki seli, ardından da Mini Cooper satın alma iptalleri yaşanmaya başladı.
Olayın çığırından çıkacağını anlayan Borusan Holding, yeni yılın ilk günü gazetelere çarşaf çarşaf ilanlar vererek, “Hakan Bayülgen’in açıklamasının şirketin resmi görüşü olmadığını” duyurdu.
Ancak bu da yetmedi. Yeni yılın ilk çalışma günü Borusan Holding’in CEO’su Agah Uğur, basın toplantısı ile medyanın karşısına geçti ve olanları bir “yol kazası” olarak değerlendirdi:
“Bunun bir yol kazası olduğunu düşünüyorum. Tabi ki burada kişilerin açıklamaları şirketleri bağlıyor. Bunun bir daha olmaması için gerekli tedbirleri alıp yolumuza devam edeceğiz.
Yeni bir yol kazası olmaması için ne yapmak gerekiyorsa onu yapacağız. Marka müdürü çalışanımız Borusan'ın çalışma ilkelerini hiçbir şekilde temsil etmeyen gerek informel ortamda kullandığı bazı ifadeler, gerekse Yeni Şafak Gazetesine yetkisiz olarak verdiği beyanatın içeriğiyle net bir biçimde hata yapmıştır.
Bu, mesleki bir hatadır. Bu hatası nedeniyle kendisi, iş akdini feshetmemize gerek kalmadan istifa etmiştir. Ancak herkes tarafından açıkça bilinmesini isteriz ki,onun bu hatası bizim kurumsal sorumluğumuzu hiçbir şekilde ortadan kaldırmamaktadır.
Bu nedenle, siz değerli basın mensuplarının tanıklığında, hangi dil, din, ırk, inanç, giyim ve yaşam tarzında olursa olsun tüm vatandaşlarımızdan içtenlikle özür dileriz. Tersi bir yaklaşımın Borusan tarafından benimsenmesi, kurumumuzun geçmişine, etik değerlerine ve sosyal sorumluluk anlayışına aykırıdır.''
Borusan Marka Direktörü, Agah Uğur’un açıkladığı gibi görevinden istifa etmek durumunda kaldı.
Bugün Gazetesi köşe yazarı Perihan Çakıroğlu, Hakan Bayülgen’in “büyük fotoğrafı nasıl yanlış okuduğunu” köşesinde şöyle anlattı:
“Hakan Bayülgen, şayet bir gazeteciyle konuşurken, sözcüklerini iyi seçebilseydi, firması için 'Türbanlı sunucuya sponsorlukta ayrımcılık yaptı’ diye bir fırtına kopmayacak, işinden de olmayacaktı.
‘Günah Keçisi’ haline gelen Bayülgen, herhalde ‘Paranın ya da ticaretin dini ve imanı yoktur’ özdeyişini biliyordu. Bilinçaltındaki düşünceler, ağzından çıkarken tehlikeli sözcüklere dönüştü, Yeni Şafak'ın sayfalarına yansıdı.”
Kendi dünyasından konuşmanın bir başka örneği ise Alman Cumhurbaşkanı Christian Wulff’un başına geldi.
Almanya’nın en çok okunan gazetelerinden Bild, Alman Cumhurbaşkanı’nın “iki ayrı işadamından 500 bin euroluk borç aldığına”, Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı olduğu dönemde de “tatillerini işadamlarının villalarında geçirdiğine” ilişkin iddiaları içeren bir haber yayınladı.
Ancak Alman Cumhurbaşkanı’nın asıl hatası bu haberleri engellemek için Bild Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Kai Diekmann’ın cep telefonuna tehdit içeren mesajlar bırakmasıydı.
Diekmann, haberi yayınlamadan önce iki gün boyunca Cumhurbaşkanı’na ulaşmaya çalışıyor, ancak Alman Cumhurbaşkanı telefonlara çıkmadığı gibi olayla ilgili resmi bir açıklama yapmaktan da kaçınıyor.
Cumhurbaşkanı, ertesi günkü Bild Gazetesi'nde haberin yayınlanacağını duyunca bu kez gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Kai Diekmann’ı arıyor.
Ancak, o sırada Diekmann uçakta olduğu için telesekreteri devreye giriyor.
Cumhurbaşkanı bu haberin yayımlanması durumunda Bild Gazetesi'nin ait olduğu Springer Grubu ile ilişkilerini kesme tehdidinde bulunuyor.
Hatta, “Bild Gazetesi savaşmak istiyorsa bu savaşın nasıl yapılacağını, ülkeye döndükten sonra kendisi ile görüşülmesi gerektiği” türünden talihsiz sözler sarf ediyor.
Telesekreter de bu sözleri kaydediyor.
Ertuğrul Özkök Hürriyet’teki köşesinde, arkadaşı Kai Diekmann’ın ağzından durumu şöyle anlatıyor:
“Kanunen, izin almadıkça telefon konuşmalarını kaydedemiyoruz. Ancak burada durum farklı. Çünkü cep telefonuna mesaj bırakan kişi, bunun kaydedileceği konusunda önceden otomatik olarak uyarılıyor. Bu durumda benim, Cumhurbaşkanı’nın yaptığı tehdidi kamuoyuna açıklama hakkım var.”
SONUÇ
Sonuçta Bild Gazetesi, Christian Wulff’un açıklamasını yayınlamıyor ama haber diğer iki rakip gazeteye sızdırılıyor, ‘‘Süddeutsche Zeitung" ve ‘‘Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung" gazeteleri Cumhurbaşkanı’nın bu kabadayı tavrını yerden yere vuruluyor.
Sonrasında Cumhurbaşkanlığı Basın Bürosu, “Cumhurbaşkanı’nın basın özgürlüğüne ne kadar önem verdiğini” vurgulayan bir açıklama yapsa bile Christian Wulff’un siyasi kader çizgisinin kısaldığını söylemek kehanet olmayacak.