Sitemizde Ara

  • Ajda’ya niyet, Şahan’a kısmet
  • Gazeteciler hata yapar, Abdi İpekçi de yapar mıydı?
  • Antalya Belediyesi’nin falında neler çıktı?



RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı



Medyada çıkan haberlerin “zamanında ve sıcağı sıcağına” düzeltilmesinin önemine dair çok çarpıcı bir örnekle karşılaştık bu hafta.

Türk pop müziğinin divası kabul edilen Ajda Pekkan’ın 1970’li yıllarda yaptığı bir röportaj, yıllar sonra döndü dolaştı, ayağına takıldı.

Ajda Pekkan, Hürriyet’in Kelebek ekindeki köşesinde, “yıllar önce ‘zamanında’ yapmadığı” bir düzeltmenin kendisini bir hayalet gibi nasıl takip ettiğinin hikayesini anlattı;

“Yıllar önce Milliyet'in sahibi Ercüment Karacan, Semiramis'le evliyken, Abdi İpekçi benimle bir röportaj yapmak istemişti.

Politika yazarının benimle röportaj yapması ne alaka...
Herhalde enişte baldızına bir kıyak yapıyor diye düşünmüştüm o zaman...
Rahmetli İpekçi'yle yaptık röportajı, bir gün sonra bir baktım benim hobi olarak dediğim şey fobi olarak yazılmış...

‘Müzik benim fobim, moda fobim’ gibi şeyler söylüyorum röportajda...

Hemen Abdi İpekçi'yi aradım...

‘Ne olur düzeltelim şunu' dedim...
Hiç unutmuyorum, bana aynen şu yanıtı verdi:


‘Ajda'cım takılma böyle şeylere. Bir gazete bir gün okunur atılır, ertesi gün unutulur, bunun üzerinde durma...’
Ben de durmadım.

Ama gelin görün ki, ta 1970'lerde yaptığımız o röportajı geçen hafta bir köşe yazarı alıp kullanmış.

‘Hobi fobi’ diye beni eleştiriyor.”

* * *

 Ajda Pekkan’ın yıllar öncesine ait  bu hatayı yazmasının nedeni ise, bu röportajın geçen hafta bir köşe yazarı tarafından gündeme getirilmesi.

“Hobi” kelimesi, “fobi” olarak yakasından düşmeyen Ajda Pekkan, yazısını bitirirken kulaklara küpe bir öğütte bulundu;

“Hayatımda hiçbir şey bilmeden konuşmadım...
Bir kez daha anladım ki, boş ver deyip geçtiğimiz şeylerin bile üzerinde durmak gerekiyormuş.”


Ajda Pekkan’ın bu öğüdüne uyanlardan biri medyanın göz önündeki bir başka ünlü ismi Şahan Gökbakar oldu.

Ünlü komedyen, son filmi “Ceren ile Celal”in galasından önce yaptığı PR çalışmaları sırasında Sabah gazetesinin Günaydın ekine de bir röportaj verdi.

Röportajda “neden siyasi espriler yapmadığına” ilişkin bir soruyu yanıtlarken, “Siyaseti çok didaktik buluyorum. O yüzden siyasi espri yapmıyorum” dedi.

Şahan’ın siyaset gibi hassas bir meseleyle ilgili başını belaya sokmayacak bu yanıtı, gazetenin birinci sayfasına taşınırken “didaktik” sözcüğü “dandik” oluverdi. Şahan da  sanki “Siyaseti çok dandik buluyorum” türünden bir söz söylemiş oldu.

Röportajın yayınlanmasından iki gün sonra yine birinci sayfadan Şahan’ın isteğiyle gazetede kelimenin “dandik” değil “didaktik” olduğuna dair bir düzeltme yayınlandı.


SONUÇ

Şahan, Ajda Pekkan’ın Abdi İpekçi karşısında ısrar edememesi gibi bu düzeltmeyi yapmayabilirdi.
Bu tashih zamanında yapılmasa ne olurdu?

Şahan’dan pek hazzetmeyen birileri bu sözü sosyal medyada hızla tedavüle sokup, mesele haline getirebilirdi. Ve, Şahan’ın filminin PR çalışmaları güme gider, filmden çok “dandik siyaset” lafı konuşulur olurdu.

Medyanın gözü önündeyseniz sözlerin ağırlığı, kelimelerin etkisi artıyor, küçük detaylar çok daha fazla göze çarpıyor.

Son yıllarda medyanın büyük ilgisini çeken Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin düzenleyicisi AKSAV’ın üç yöneticisi de medyanın gözü önünde olduklarını unutanlardan.

Festival görüşmeleri için tam iki yıl önce İstanbul’a yaptıkları iki günlük ziyaretin toplam 24 bin 56 liralık otel harcama faturası üç yöneticinin önüne “dava” olarak geldi.

Vakfa ödettikleri faturaların detayları incelendiğinde, içkilerin yanı sıra otelde birlikte oldukları kadınların ve kullandıkları prezervatiflerin de otel faturasına işletildiği ortaya çıktı. Denetimi yapan muhasebecinin uyarısıyla yöneticilere “misafirlerin” paraları ödettirildi.

Yöneticiler, “yanlışlıkla” vakfa kesildiğini, parayı ödediklerini söylemelerine rağmen, Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından haklarında 5 ila 12 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

İki yıl önce kapatıldığı sanılan bir konu tekrar dönüp dolaşıp, göze sokuldu. Ancak, Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’ın duruma verdiği cevap en az yöneticilerin yaptığı kadar düşündürücüydü;

 "Ben bu konudan bir kaç aydır haberdarım. Belediye başkanı olarak gereken her denetimi yaptım.

Bu konunun savcılığa intikal ettiğini biliyorum ayrıca benim tespitlerimde burada adı geçen 3 arkadaşı töhmet altında bırakacak bir olumsuzluk gözükmedi. Bunu açıkça bildireyim.

Ama basına bu konunun servis edilmesini doğru bulmadığım, normalde basına servis edilmemesi gereken bir konu servis edilmiş."


Başkanın buradaki gafleti medyaya neyin servis edilip, edilmeyeceğine ilişkin yorumuydu. Hem adliyeye intikal etmiş bir vaka olması hem de Antalya gibi göz önündeki bir belediyenin başkanı olarak söylediği sözler bir başka talihsizlikti.

Önümüzdeki yıl yapılacak yerel seçimlerde CHP’nin ve Belediye Başkanı’nın başını ağrıtacak meselelerden birinin bu olacağı çok açık.