Oscarlı oyuncu Meryl Streep, gazeteciliği, “Siz kötülerin düşmanısınız” diyerek tanımlar.
Nerede yapar bu tanımı?
15 Kasım’da New York’ta düzenlenen Uluslararası Basın Özgürlüğü ödül töreninde.
Malum, Türkiye basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 155’inci sırada. Dert çok, hemdert yok.
Onca dert içinde, medyanın en kör, en sağır ve en dilsiz kesildiği hangisi diye sorarsanız, “yitip giden gazetecilik etiği” cevabına ne dersiniz?
Azime ACAR
İşini doğru ve ilkeli yapmaya çalışan gazeteciler ve iletişimciler arasında dolaşan yitik etik hikayeleri kulaktan kulağa yayılmakta. Adeta 1001 Gece Masalları gibi.
Marka çantalardan mekan tanıtımına...
Gezilerle tatili bedavaya getirenlerden partilere parayla ünlü götürene...
Gazetecileri maaşa bağlama eğiliminden, istedikleri haberi yaptırmak için tanıtım bütçesi kılıflarıyla kiralık araba, pahalı hediyeler, aile boyu tatile kadar uzanan uzun bir liste...
Liste uzayıp gider ama biz okur temsilcilerinin tespitlerini aktarmakla yetinelim. Gerisini zaten bilen biliyor, bilmeyenler de tahmin yürütebilir.
Aylardır, gazetesinin birbirinden şöhretli gazetecilerine Doğan Yayın İlkeleri’ni hatırlatmaktan dilinde tüy biten Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici’nin 20 Kasım tarihli “Test aracıyla tatil” başlıklı yazısıyla başlayalım.
TINGIR MINGIR GAZETECİLİK
Bir okurun uyarısı üzerine, Hürriyet’in pek popüler yazarı Onur Baştürk’ün Instagram hesabına bakar.
Bir otomobil firmasının test aracı ile aracın markası tüm fotoğraflarda görülecek şekilde poz üstüne poz verdiğini, “tıngır mıngır süren hibrit yolculuğun” dört buçuk ay boyunca devam ettiğini görür.
Okur Temsilcisi olarak, okurun dikkatini çeken bu tanıtım faaliyeti hakkında Baştürk’e sorular yöneltir;
“Gazeteci test aracıyla neden sürekli fotoğraf paylaşıp tanıtım (daha doğrusu ürün yerleştirme) yapar? Firma bir aracı neden verir, tanıtım için mi?”
Baştürk, “deneyim” olarak tanımlamayı tercih eder, kendisine “doğal” geldiğini söyler ve paylaştığı başka deneyimleri hatırlatır. Ama bu açıklama Bildirici’ye yetmez. AFP’de (Fransız Haber Ajansı) uzman gazetecilerin test süreleriyle ilgili geçerli ilkeyi hatırlatır;
“Deneme amacı ile gönderilmiş teknolojik ürünler veya bir araba, 72 saat içinde geri gönderilmelidir.”
Bununla da yetinmez, Hürriyet Otomotiv Editörü ve Otomotiv Gazetecileri Derneği Başkan Yardımcısı Emre Özpeynirci’ye "Türkiye’de bu işler nasıl oluyor" diye sorar.
Özpeynirci, bu sürenin bir ile beş gün arasında değiştiğini söylerken, 4.5 aylık test sürüşünden daha acıklı bir manzaraya dikkat çeker;
“Son dönemde birçok gazetecinin hafta sonu gezmek veya tatile giderken kullanmak için firmalardan bazen otomotiv editörlerini de araya sokarak test aracı istediğini duyuyorum.”
BEDELİNİ GAZETECİLİK ÖDEMEMELİ
Faruk Bildirici tüm bunları köşesinde paylaşınca, Onur Baştürk’ün aynı gazetedeki meslektaşı Emre Özpeynirci’yi tüm sosyal medya platformlarında engeller. Biz de bunu Özpeynirci’nin attığı ve “Takip bile etmiyordum ki” notunu iliştirdiği twitten öğreniriz.
Faruk Bildirici ise bir kez daha Doğan Yayın İlkeleri’ni meslektaşlarına hatırlatır, sosyal medya hesabında dilediğini yapıp, istediğini tanıtamayacağı konusunda uyarır.
Baştürk, “deneyimlerin bedelinin gazeteciliğin ödememesi gerektiği" sözünün altını çizer. Ama ne gam! İlkenin üstü çizilip, yola devam edilir.
Tartışma yeni değil aslında ama biz bu yıl olanları hatırlatarak devam edelim.
Bildirici, Mayıs ayında da Ayşe Arman ve Sibel Arna’nın Instagram hesaplarındaki marka güzellemeleri için benzer uyarılar yapmıştı.
Sosyal medya platformlarında gazetecilerin bu tür tanıtımlar için “gizli reklam” anlaşmaları mı yaptığı tartışılmıştı. Sibel Arna gazeteden uzaklaştırılmış, Ayşe Arman ise, “Burası benim özel alanım, istediğimi yaparım. Sevdiğim şeyi cart diye koyarım, öyle de yapmaya devam edeceğim. Nokta.” restini çekip, yola devam demişti.
AHLAKSIZ TEKLİF MODASI
Sabah Okur Temsilcisi İbrahim Altay da Ağustos ayında “Ahlaksız teklif moda mı oluyor?” başlıklı yazısında yitip gidenlere çarpıcı bir örnek aktarır;
“Sabah gazetesinin önemli servislerinden birinin yöneticisine telefon geliyor.
Arayan kişi şöyle giriyor lafa:
- Efendim biz falanca bilmem ne ajansıyız, filanca bilmem ne işini yapıyoruz.
- Evet, buyurun; ne istiyorsunuz?
- Üzerinde çalışmakta olduğumuz proje hakkında tanıtımlar, haberler çıkmasını istiyoruz. Bunun için de bir bütçe ayırdık.
Arkadaşımız önce anlamıyor meseleyi. Reklam bütçesinden söz edildiğini sanıyor.
"Sizi reklam servisine yönlendireyim, onlarla konuşun" diyor.
Ahizenin diğer ucundaki ses ısrar ediyor: "Hayır, hayır" diyor.
"Biz bütçeyi sizinle paylaşmak istiyoruz."
Ne karşılığında?
Haber çıkması karşılığında…
Ne teklif ediliyor?
Para teklif ediliyor.
Ahlaksızlığın bu kadarı!
Pes!”
İLETİŞİMCİLERİN FERYADI
Okur temsilcilerinin aktardığı bu manzaraya bakıp, “İletişimcilerin hiç mi suçu yok?” diye soranlar varsa, evet haklılar.
A&B İletişim’in Başkanı Sibel Asna, İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği İDA’ya yazdığı ve feryad ettiği mektupta işin gelip dayandığı yeri şöyle resmeder;
“Aman benim haberim büyük çıksın”, “Resmim kapaktan kullanılsın”, “Hakkımda olumsuz haber çıkmasın”, “O kadar reklam veriyorum tabii ki haberim çıkacak” talepleri ile başlayıp haber metninin yazılıp, resim beğenilip “advertorial veya reklam karşılığı haber ” kisvesi altında yazı işlerine müdahaleye kadar geldi dayandı iş.”
İDA Başkanı Ergun Gümrah da iletişimciler dünyasında akıl almaz yöntemlerle medya ile iletişimde haksız rekabet oluşturanlara dair duyumlara dikkat çeker ve şu uyarıyı yapar;
“Biz reklam ve haber servislerinin birbirinden tamamen ayrı departmanlar olduğunun, böyle bir durumun basın özgürlüğü kadar, bir demokrasi sorunu olduğunun da bilincindeyiz.”
Gümrah, imzaya açtıkları “İletişim ve Medya İlişkileri Yönetiminde Mesleki İlkeler” kılavuzundaki bir maddeye dikkat çeker;
“Yayınlanan haber için maddi ödüllendirme yapmaz. Basın buluşması ve gezilerinde, davet sahibinin ürün ve hizmeti ile doğrudan ilgili olsa dahi, basın mensuplarına yüksek değerli armağan verilmesini teklif etmez, basın mensupları arasında çekilişle hediye dağıtmaz.”
Biz de BBC’nin “Çıkar Çatışmaları Kılavuzu”ndan, “Kişisel, ticari, mesleki, mali ya da diğer çıkarların, BBC’nin editoryal kararlarını etkilediğine dair en küçük bir kuşku bile bulunmamalıdır” ilkesini hatırlatalım.