Aslında bu haftaki yazımızın başlığı "Orhan Pamuk ve Uçurtmalar" olacaktı
Ama, Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanmasının ardından, bazı "Türk aydınları"nın yorumları ve "hasetlik" kokan sözleri, bize bu başlığı attırdı
"Uçurtmalar rüzgarla değil, rüzgara karşı olduğu için yükseklere çıkarlar" sözü, bizce Nobel Edebiyat Ödülü alan hemen hemen bütün yazarlar için geçerli.
Ülkesinde farklı ve aykırı fikirleri savunmayan, duruşuyla kaleminin kıvraklığınıbirleştiremeyen birine böyle bir ödül verilmez Verilmemeli de
Çünkü, siyaset de edebiyat gibi entelektüel bakışına ihtiyaç duyar
Orhan Pamuk'un ödülünün açıklanmasının hemen ardından, Alev Alatlı ve Özdemir İnce gibi Türk edebiyatının önemli isimlerinin sözleri hakikaten sadece medya kazası sıfatına sığmayacak kadar iç acıtıcıydı
Eğer aydınların konuşması aydınları bu kadar rahatsız edecekse, ortadaentelektüel bir zulüm vardır
Zira, aydın olma bilinci, yerleşik ve geniş kitlelerin kabul gördüğü "resmileştirilmiş"fikirleri değil, farklılığı arama cesaretidir
Aydınlar siyaset sahnesinden ürkütülüp, geri çektirilirse, siyasetin avamın eline kalması kaçınılmaz olur...
Düşüncenin değil sokak dilinin hakimiyetiyle gelen avamlığın sonuçlarını zaten medya kaza raporlarında bolca okuyorsunuz.
SONUÇ: Siyasetin avamlaşmasından en çok rahatsızlık duyan ve bu konuda ısrarlı eleştirilerini sürdüren Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Orhan Pamuk'a ilişkin bir kutlama mesajı dahi yollamaması bizce çooookkkkk düşündürücü
Sizce?...
BARDAĞIN DOLU TARAFI
ÖRNEK OLAY 1: OLAY YERİ: Diyanet İşleri Başkanlığı OLAY: Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun geçen hafta satır aralarında kalan birkaç sözü siyaset kadar dinin avamlaşmasının da tehlikesine dikkat çekiyordu.
Ali Bardakoğlu, dindarlığı savunmanın avamın üzerine kaldığını söyledikten sonra,"Keşke din adamları aristokrat kesimden çıksaydı. Toplumda entelektüel dini bir düşünce oluşturamazsınız, şekiller dinin yerine geçer. Avam dindarlığı dindarlık olarak algılanır. Şekil dindarlığın simgesi değildir" diyordu.
Bardakoğlu'nun aydın bir din adamına yakışır sözlerini alkışlıyoruz. Çünkü, bu hafta içinde"avam" ve "şekil dindarlığının" iki çarpıcı örneğiyle karşılaştık.
Aktüel Dergisi kapak konusunu genel olarak "cinsel" öğelerden seçer, ama bu seferki kapağı "dinsel"
Kapaktaki resim, İsmailağa Cemaati'nin Abdülmetin Hoca lakaplı Metin Balkanlıoğlu'na ait
Balkanlıoğlu fotoğrafta, takkesi ve cüppesiyle bir beyaz çiçeği öperek dergiye adeta birkaset kapağı pozu vermiş.
Cemaat içinde saygın bir isim olan Abdülmetin Hoca, "Dört fakülteye kayıt yaptırdım ama bitiremedim" diyor Bütün eğitimini cami içi söyleşilerden aldığını da gururla söylüyor
Cemaat içinde "kadılık" bile yaptığı söylenen Abdülmetin Hoca'ya bakınca, aklımızaDiyanet İşleri Başkanı'nın sözleri düşüyor nedense
SONUÇ: Bir tane daha şekil haberiyle bağlayalım sözü
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün daveti üzerine Şişli Belediye Meclisi'nin iftar çadırında halkla birlikte oruç açtı ama iftar çadırında başkanlara protokol masası oluşturulmuştu
Halkın önüne karavana usulü konan, pilav, tatlı ve çorbadan oluşan iftar mönüsüne karşılık, başkanların önünde ballı kaymaklı, ordövr tabaklı iftar masası vardı
Tam anlamıyla kaş yapayım derken göz çıkarma hikayesi
... VE
Aydınların hem dinden hem siyasetten "ellerine sopa ile vurularak" uzaklaştırıldığı bu dönemde, Che Guavera üzerine çıkan bir kitap bizi hem şaşırttı hem gururlandırdı
Che Guavera'nın biyografisinin anlatıldığı "Che Guavera: Devrimci Bir Hayat" adlıJon Lee Anderson'un kitabının Tempo'daki haberinde, Che'nin Nazım Hikmet'in"Karıma Mektup" şiirini ikinci karısı Aleida March'a gönderdiği ve Mevlana Celalettin-i Rumi'nin "Aşkın uyandığı yerde, ben, ben o karanlık zalim ölür"sözünü kendine şiar edindiğini öğreniyoruz
Binlerce kilometre ötedeki bir adam, bu coğrafyanın iki aydın isminden böylesine etkileniyor
Siyaset ve dinin avamlaşmasından şikayet edenlere duyurulur