Bu haftaki yazımıza geçmişten bir medya kazasıyla giriyoruz Yıl 1983
Görüldüğü gibi tarihler ne kadar geri gitse de medyanın ve medya kazalarının biçimi vetepkisi hiç değişmiyor
Hep değindiğimiz Amerikan medyasının First Lady'si olarak sayılan, dokuz başkanıeleğinden geçirmiş Helen Thomas'ın dediği gibi, "Medya karşısında sorular değil onlara verilen cevaplar önemli".
Bu kuramın çarpıcı bir örneği ile Haftalık Dergisi'nde karşılaştık.
Bu kez medya kazasına kurban giden 12 Mart döneminin kudretli paşası Turgut Sunalp.
Dönemin Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) lideri Turgut Sunalp, o dönemin acar muhabiri Güldal Kızıldemir'e bakın nasıl av olmuş
İktidara gelmesi kesin gözüyle bakılan Turgut Sunalp'le söyleşiye karar veren ve bu söyleşiyi gerçekleştiren Kızıldemir'in Haftalık'a verdiği demeç, hem medya hemokurlar hem de medya önüne çıkacaklar için ders niteliğinde
"Önemli olan röportaj yaptığınız kişinin aklındakileri, hatta bazen kendisinin bile bilmediklerini ortaya çıkartmaktır. Ortaya çıkarabilmenin sırrı nedir?" diye sorulduğunda Kızıldemir'in cevabı şu oluyor:
"İyi bir dinleyici olmak. Kendini onun yerine koyabilmek... Rahmetli Ercan Arıklı bana demişti ki, 'insanlar konuşmayı sever, sana inanırlarsa her şeylerini anlatırlar. Aslında herkes içini dökebileceği birini arıyor. İnsanları susturmak konuşturmaktan daha zordur.' Haklıydı."
Söyleşiyi yapan Tuğçe Tatari soruyor; "Yaptığınız röportajdan sonra hayatında olumsuz değişiklikler olan var mı?"
"Var... Turgut Sunalp ile bir söyleşim vardı. Sabir Yücesoy adında bir arkadaşla gitmiştik. Hayatımda numara yaptığım ve aklımdaki söyletmek için yola çıktığım az örneklerden biriydi."
Kızıldemir, Turgut Sunalp'in ağzından 12 Mart döneminde "İşkence Köşkü" olarak bilinen Ziverbey Köşkü ile ilgili bir laf almayı kafasına koymuştu.
Kızıldemir anlatıyor;
"Röportajın bir yerinden sonra saf bir ifade takınarak, 'Şu Ziverbey Köşkü konusunda olur olmaz konuşuluyor. Güya solculara işkence yapılmış orada. Nereden çıkıyor bu dedikodular' diye aptal aptal sordum.
Çok heyecanlandı, 'Yok kızım, kaç kere girdim ben sorgulamalara. Hiç işkence falan yok'dedi.
Devam ettim, 'Yani siz bizzat orada bulunuyorsunuz ve tanıksınız. Nereden uyduruyorlar o zaman bu cop hikayelerini'. Ama suratımda inanılmaz aptal bir melek ifadesi.'Kızım yalan olduğu oradan belli değil mi? Elimizde taş gibi oğlanlar var, işkence etmek istesek neden cop kullanalım?' demez mi? Söyleyişi daha fazla uzatmadık ayrıldık."
SONUÇ: Kızıldemir, usta bir gazetecinin yapacağını yapmış, avını haklamıştı.
Sunalp ise medya kazası işlediğini 83 Kasım'ındaki seçimlerden sonra anladı.
"Seçimin kesin galibi" gözüyle bakılan Turgut Sunalp'in imajı bu medya kazası vekritik soruyla yerle bir olmuş ve bildiğiniz gibi Turgut Özal Başbakan olmuştu
Belki de tarih bir küçücük soruyla başka türlü akmaya başlamıştı Kim bilir?...
GAFFUR'UN ADI DEĞİŞSİN Mİ?...
OLAY YERİ: Vakit Gazetesi manşetleri OLAY: atv'de yayınlanan Avrupa Yakası dizisindeki Gaffur tiplemesinin sosyal elitist analizlere konu olmasına alıştık, bunu anlıyoruz.
Ama başörtüsü gibi dinsel bir tartışmanın tam göbeğinde patlayacak olmasını rüyamızda görsek inanmazdık.
Medya kazasının baş aktörü bu konuda hiç sıkıntısı olmayan Vakit Gazetesi.
Vakit Gazetesi, geçen hafta birkaç kere Gafur tiplemesine takılarak, birinci sayfadan"Şeytanlık", "Bunlar din düşmanı", "Aşağılık ve rezil tiplere Allah'ın isimlerini vererek dine savaş açıyorlar" türünden başlıklar kullandı.
Biz belki bunu bir paranoya veya hezeyan olduğunu düşünüyoruz. Ama, VakitGazetesi'nin okuyucu kitlesi üzerinde bu tür bir manşetin ne tür etkileri olduğunu"içerden" bildiren gazeteci yazar Ahmet Hakan, Hürriyet'teki köşesinde konuyu şöyle yorumluyor;
"Bu bilinen Vakit Gazetesi tavrıdır. Sevdirmeyen nefret ettiren, birleştirmeyen parçalayan, yüceltmeyen küçük düşüren. Eline en küçük fırsat geçtiğinde, o fırsatı milleti birbirine düşürüp, cepheleştirmek için kullanmaktan zerre kadar çekinmeyen bir tavırdır bu."
SONUÇ: Gaffur gibi sevilen bir tipin üzerinden siyaset yapmanın İslami çevrelerin ılıman kesimini bile çileden çıkardığını görünce değinmeden geçemedik
DERECELİ HOROZLAR
OLAY YERİ: Adıyaman Kanatlı Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği OLAY: Kapısında Kanatlı Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği yazılı bir yere Adıyamanpolisinin yaptığı baskın tarihe geçecek nitelikteydi.
Yapılan baskında, mekanda "horoz dövüştürüp, bahis oynattıkları" ortaya çıktı.
Horoz dövüşü ile kumar oynatmaktan işlem yapılan zanlıların derneğin yöneticileri veüyeleri olduğu da belirlendi.
SONUÇ: Sabah Gazetesi haberi verirken, operasyonda ele geçirilen horozlardan yedisininuluslararası horoz dövüşlerinde derece yapmış olduğunun da altını çizdi.
Kanatlı Hayvanları Koruma adı altında kumar oynatılması ise bize medyanın yaşadığı bir medya kazasını hatırlattı
Kanatlı hayvanlardan kanatlı taşıma aracı uçağa geçiyoruz
Geçen hafta Irak'ta düşen ve 28 Türk'ün ölümüne yol açan kaza sonrasında Milliyet,Hürriyet ve Habertürk'ün internet sitelerinde aynı tipte uçağın eski bir kazasının fotoğrafı "Bağdat'taki kaza" diye yayınlandı.
Fotoğrafı yollayan Anadolu Ajansı'nın "arşiv" ibaresi bile olayın sıcaklığı ile gözden kaçtı.
Kaçmakla da kalmadı. Uçaklar ve donanımları konusunda uzman bir kişi olan Kokpitprogramının yapımcısı ve Doğan Haber Ajansı Genel Müdürü Uğur Cebeci CNN Türk'te canlı yayına çıkıp bu arşiv fotoğrafını, "gerçek kaza fotoğrafıymış gibi" uzun uzun yorumladı ve uçak kazasını medya kazasına çevirmeyi başardı