"Kaçma" ve "hak" yan yana kullanılacak iki sözcük değil ama geçen hafta yaşadıklarımız sonunda, bu ikili adeta elele tutuşup bir araya geldiler
Hrant Dink cinayeti sonrasında aşırı dezenformasyonla zehirlenen medya ne yapacağını bilemez halde sisler bulvarında yol almaya çalışırken, zaman zaman kayalara tosladı
Atilla İlhan, Sisler Bulvarı şiirinde, bir aydının ölümü nasıl beklediğini işte böyle anlatıyor;
"Sisler Bulvarı'nda öleceğim Sol kasığımdan vuracaklar Bulvar durağında düşeceğim Gözlüklerim kırılacaklar Sen rüyasını göreceksin Çığlık çığlığa uyanacaksın Sabah kapını çalacaklar Elinden tutup getirecekler Beni görünce taş kesileceksin Ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!"
Orhan Pamuk, Atilla İlhan'ın şiirindeki gibi sisler bulvarında ölümü beklemedi Sisli havaları fırsat bulup "kaçma hakkını" kullandı
Katil zanlısı ile yan yana fotoğraf çektiren hatta cinayetin işleneceği bir yıl öncesinden Emniyet istihbarat birimlerine birkaç defa resmi yazılarla ulaştırılmasına rağmen, Hrant Dink cinayeti, meğerse "herkesin bildiği bir sır" imiş
Orhan Pamuk da herkesin bildiği ikinci bir sır olmamak için sırra kadem basmayı tercih etti Bir insan hakkı olarak
Ahmet Hakan, Hürriyet'teki Pazar günkü köşesinde şöyle diyor;
"Kaç abi Kaç! Mümkün olduğu kadar uzağa kaç. Hayatında hiç kitap okumamış, 18 yaşından küçük cahil bir ergenin Nobelli bir yazara kıymasına fırsat verme. Bırak, korktu desinler, bırak kaçtı desinler. Korktum de, kaçtım de. Kaç Orhan Pamuk. Kaç ve canını kurtar!"
SONUÇ: Orhan Pamuk'un 400 bin dolarını yanına alarak kaçtığının basına sızdırılması ise bir başka medya kazasıydı.
Çünkü, kaçma hakkı kadar, sağlık ve mali bilgilerin de "saklı kalması" bir insan hakkıdır.
Orhan Pamuk, belli ki "Bu kadar içimi dışımı biliyorlar, yakında içimi de dışıma çıkarırlar, Hrant Dink gibi" diye düşündü
Bu arada kayıtlara düşmek için söylüyoruz Hürriyet'te Ayşe Özek Karasu, Pazar günkü yazısında bize 17 Ağustos depremisonrasında Yunan gazetelerinin attığı "Hepimiz Türküz" başlığını hatırlattı Biz de sizlere hatırlatmak istedik
DEVENİN İNTİKAMI SÜRÜYOR
OLAY YERİ: Etiyopya'da düzenlenen Afrika Birliği Zirvesi OLAY: Atatürk Hava Limanı apronunda Türk Hava Yolları'nın kurban ettiği devenin kiniAfrika'da bile Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın peşini bırakmadı.
Etiyopya'da düzenlenen Afrika Birliği Zirvesi'nde Libya Lideri Kaddafi'nin "taze süt içmek için" devesini zirveye götürmesi, bir de üzerine deve için otelin bahçesine özel çadır kurdurması doğal olarak Türk basını objektiflerinin nazarı dikkatini çekti
Dahası, Türk Hava Yolları'nın apronda kesilen deve olayını hatırlayan Binali Yıldırım'ın, basın mensuplarına, "Bizde olsa adamı tefe koyarlar" demesi olayı şam tatlısıkıvamına getirip, medyanın önüne sunmuş oldu.
Medya doğal refleksini gösterip, manşetten hem Kaddafi'nin devesini hem de Binali Yıldırım'ın demesini verdi.
Ama, belli ki bu münferit bir kaza olarak kalmayacaktı Zemin, devinin kanı nedeniyle kayganlaşmıştı bir kere Nitekim, arkasından bir kaza daha geldi.
Bu kez, Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen böylesine açık ofsayt pozisyondaki bir haberi medyanın neden verdiğini anlamadığını açıkladı.
Üzerine de, "Libya ile yapılacak ticari anlaşmalar bu haber yüzünden bozuldu"deyip, Türk medyasına "bir çuval inciri berbat ettiniz" demeye getirdi.
Tüzmen, olayı köşelerine taşıyan Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylıile Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Emin Çölaşan'ı arayarak tepki gösterdi.
SONUÇ: Kürşat Tüzmen'in arzuladığı medya aslında Libya'da var. Tam bağımlı ve deve haberi yapma yasağı olan bir medya
Değil Kaddafi'nin devesini, Kaddafi'nin saçının telini bile yayınlayamaz bu medya Böyle medya isteyenler Libya'ya
* * *
Unutmayın medya kazası can almaz itibar alır
Haftaya tekrar MEDYAFOBİnin bir başka kaza raporu'nda buluşmak üzere...