İslamcı basın baklava gibi, 40 kat... Ama dahası şerbetinin kimisi ekşi, kimisi tatlı...
Vakit yazarı Hasan Karakaya "eşcinsellerden hazetmiyor"... Peki, İslamcı basınen sevdiği eşcinselin hangi lafına sahip çıkmıyor... Çıkamıyor? Yaman çelişkinin hikayesi...
Medyada "içerden bildirmek" sözü, bir grubun "inner circle"ndan, yani iç dairesinden bildirmek ya da kulis almak anlamında kullanılır.
İçerden bildirmek için gazetecinin grubun bir zamanlar da olsa sadık üyesi olması gerekir... O yüzden içerden bildirme detayları hep değerli bilgilerdir.
Bu hafta size hala islami bir grubun içindeki bir gazetecinin içerden bildirmesinin, diğerinin ise tebdili kıyafetle içerden bildirmesinin örneklerini anlatacağız.
Önce, islami basının "en sivri, en sert, en provakatif yazarı" olarak tanımlananHasan Karakaya'nın Sabah Gazetesi Pazar Eki'nde Şirin Sever'e verdiği röportajdaki kodları çözelim.
Vakit Gazetesi yazarı Hasan Karakaya, röportajında "dans edilmesinden rahatsız olduğunu" ve "Yahudi düşmanlığının nelere dayandığını" hiç sakınmadan ve çekinmeden anlatıyor.
Yılbaşına karşı oluşunu şu sözlerle ifade ediyor Hasan Karakaya;
"Mesela bir çam ağacı var, ona asılan çoraplar, çanlar var. Bunların hepsi Hıristiyanlığın simgesi. Bunların bizi asıl benliğimizden uzaklaştırdığını düşünüyoruz. Karşı olmamızın nedeni bu. "
Şirin Sever soruyor;
"Yani yılbaşının kutlamasına değil, Noel simgelerine karşısınız, öyle mi?"
"Adam kutlayacaksa kutlasın. Zaten kutluyor. Evinde, eşiyle dostuyla içki içmesine bir şey dediğim yok. Ama bu topluma yerleşiyor, kanıksanıyor artık. Noel Baba'ydı, çamdı falan derken, ister istemez ben soruyorum, biz kimiz?"
Hasan Karakaya, Vitali Hakko'nun ölümünü birinci sayfasına taşıyan islamcı gazeteleri eleştirmesi konusunda ise şunları söylüyor;
"Yazdıklarımın arkasındayım, önce onu söyleyeyim. Fakat Vitali Hakko meselesinde onun uyanıklığını dile getirdik. Şapkadan zengin olmuş."
Karakaya, Yeni Şafak Gazetesi'nin "Önünde şapka çıkarılacak adamdı" ifadesini eleştirirken, islami basında da değişik katmanlar olduğunu açığa veriyordu.
Şirin Sever soruyor;
"Gaylere i..e demekle hakaret mi etmek istiyorsunuz?"
Hasan Karakaya cevaplıyor;
"Bir ara homoseksüel deniyordu, sonra gay. Şimdi de üçüncü tip mi üçüncü yaşam mı bir şey diyorlar. Gayin ne manaya geldiğini kaç kişi bilir Türkiye'de? İ...e sözcüğünün aşağılanma için kullandığını, ayıp bir davranış olduğunu en azından bilir, uzak durur. Bugün homoseksüel dediğinizde profesör sananlar var."
"Yani uzak durmak mı gerekir gaylerden?"
"Fiili olarak bazı şeyler yapıyorsa elbette."
* * *
Şimdi ikinci örneğe, tebdili kıyafetle içerden bildiren ex -islamcı yazar Ahmet Hakan'a kameraları çeviriyoruz.
Hasan Karakaya'nın "döneklikle" suçladığı Ahmet Hakan, Karakaya'nın röportajı verdiği gün, sanki sözleşmiş gibi Hürriyet'teki köşesinde "İslami basın bunu da yaz"başlığıyla Karakaya'ya cevap veriyordu.
Önce, şu gay meselesi. Hasan Karakaya'nın hoşlanmadığı gay meselesi Ahmet Hakan'ın da dikkatini çekmiş;
"Cemil İpekçi, 'Kadın olsam türban takardım' dedi, hemen gidip röportaj yaptılar. Cemil İpekçi, 'Türban yasağı kalkana kadar defile yapmayacağım' dedi hemen alkışladılar. Ama muhteremler, aynı Cemil İpekçi, 'Ben muhafazakar bir eşcinselim'diye açıklama yapınca susup kaldılar. Acaba neden bu konuda kalem oynatılmıyor? Eşcinsellik ve muhafazakarlık gibi elektriği bol bir konuda susmak, profesyonelliğe sığar mı?"
SONUÇ: İslami basındaki kalemlerin kelimeleri kullanmadaki pervasızlığı Aktüel Dergisi'ndenMehmet Ali Kılıçbay'ın da dikkatini çekmiş.
İslami ve muhafazakar kesimin son boy hedefi piyanist Fazıl Say ile ilgili Kılıçbay, önceAhmet Kekeç'in Star gazetesindeki köşesinde yazdığı şu sözleri hatırlatıyor;
"Hayır, Fazıl Say'a haksızlık etmiyorum. Ünü sınırlarımızı aşmıştır, başarılı bir piyano virtüözüdür ama herhangi bir Avrupa ülkesinde olsa sıradanın biraz üzerinde kabul edilecek bir sanatçıdır."
Ardından, sözlerdeki tutarsızlığı cımbızlıyor Mehmet Ali Kılıçbay.
Aynı cümle içinde, virtüöz gibi işini diğer herkesten çok daha iyi ve farklı yapan kişi anlamına gelen bir kelimeyle 'sıradanın biraz üzeri' ifadesini birlikte kullanmasının mantıksızlığının altını çiziyor.
Velhasıl çelişki çok... Neden derseniz, bizde cevabı var ama Çetin Altan'daki cevap daha güzel.
Milliyet Gazetesi'nde Pazar günkü yazısından aktarıyoruz;
Nasrettin Hoca dostlarını karşısında toplamış, onlara soruyordu; Üç bir yanı Karadeniz, Marmara Denizi, Ege Denizi, Akdeniz'le çevrili Anadolu yarımadasında yaşayan 16 milyon ailenin 10'da 1'i bile; bir geminin "kaptan köşkü"ne göre "sol" tarafına "iskele" dendiğini ve "kırmızı" ile belirlendiğini; "sağ" tarafına da"sancak" dendiğini ve "yeşil" ile belirlendiğini bilmiyorsa; öyle bir yarımadada sizce çağdaş bir yönetim nasıl olur? Bekri Mustafa, koynundan çıkardığı şarap şişesinden bir fırt çekti: - Yarısı tava, yarısı ızgara olur, dedi. İncili Çavuş: - Karada yelken açanlar kendilerini kaptan sanıp, nutuk söylemeye başlarlar, dedi. - Pupa yelken gidiyoruz. Bektaşi babası da: - Ne olmuşsa, o olur, dedi; "gelişmiş olmaya demir atmak" yerine "gelişmekte olmaya" kazık kakılır.