Başbakan Tayyip Erdoğan'ın geçen haftaki medya analizleri, medyayı analiz etmekten o kadar uzaktı ki
Medyum kökünden gelen medyanın, diğer bir anlamı olan muhalefet yapma vedokundurma görevini Başbakan tamamen unutmuşa benziyordu
Gerçi, sağcısı, solcusu hemen her iktidardaki siyasetçinin nedense birinci arzusumedyayı hizaya getirmek olmuştur
70'li yılların sonunda kendisine muhalefet eden, ülkedeki yoklukları eleştiren medyayı dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, "büyük patronların maşası" olarak değerlendirmiş, yine Turgut Özal, Tansu Çiller ve bilumum sağcı, solcu siyasetçi medyayı hep "denileni yazan katip kız" gibi görmek istemişlerdir
Tayyip Erdoğan, türbanla ilgili muhalefet üzerine medyanın tüm cephelerini topa tutarken, medyadan ne anladığını da söylemiş oldu.
Tayyip Erdoğan şöyle diyordu: "Bizi çarşafa sokacaklar diyorlar. İnsaf ya, affedersiniz gazetelerinizin baş köşelerinde bu toplumun ahlak değerleriyle tamamen ters düşen çırılçıplak kadın resimlerini siz basıyorsunuz. Bugüne kadar hangi müdahale yapıldı?"
Bu sözleriyle medyanın olası fikir yürütme veya işe farklı tarafından bakma refleksine gözdağı verirken, müdahale gibi bir kavramı da aba altından gösteriyor Erdoğan.
Bunu da son derece öfkeli bir dille yapıyor
Erdoğan"ın bu sert üslubuna içerden bir değerlendirme ile ışık tutalım Vatan Gazetesi'ne Pazar günü konuşan Ahmet Hakan, şöyle diyor;
"O öfkelendikçe kazandı, öfkelendikçe yükseldi. Özellikle siyasette adını duyurduğu ilk günlerde medya kendisine topyekün karşıydı. O da bu durumda alttan almadı, sert ve erkeksi karşılıklar verdi. Bu mücadele Tayyip Erdoğan'ın siyasette yükselmesine neden oldu."
Ancak Ahmet Hakan bu değerlendirmeyi yaparken, Erdoğan'ın şimdiki tutumunu da onaylamıyor, aslında bir şeylerin değiştiğinin Tayyip Erdoğan'a anlatılması gerektiğinin altını çiziyor:
"Medya ile savaşın kaymağını yiyen Erdoğan, köprünün altından geçen sulara karşın hala bu işten ekmek yemenin peşinde. Bazen yok yere maraza çıkardığı bile oluyor. Fark etmediği ne medya eski medya, ne Erdoğan eski Erdoğan.
Erdoğan, beş, altı yıldır ülkede iktidar erkini elinde bulunduruyor ve kendi medyasını oluşturdu. Genel olarak medya Erdoğan'a karşı rutin dışı bir saldırı içinde değil. Yani, tek başına iktidara geldiği günden beri kendisine karşı medyada öfkeyi haklı çıkaracak bir tutum yok. Ancak, Erdoğan bunun farkında değil. Bu nedenle medyaya vurdukça puan kazanabileceğini düşünüyor, yani o eski taktiği uyguluyor."
SONUÇ: Nitekim Ahmet Hakan'ın bu değerlendirmesinin yer aldığı aynı günkü Vatan Gazetesi'nin manşetinde, geçmişteki siyasi liderlere yapılan sert muhalefetten örnekler vardı. VatanGazetesi, bu örnekleri "Ya bunlar Erdoğan'a yapılsaydı" diye manşete taşımıştı.
Kaldı ki hafta içinde Güneri Civaoğlu, Hıfzı Topuz gibi pek çok köşe yazarı Demokrat Parti'nin muhalif basını susturmak amacıyla kurduğu Tahkikat Komisyonu'nu hatırlattılar yazılarında. Günde 25-30 basın davasının görüldüğü günlerden dem vurdular.
Erdoğan'ın "Ben iktidarım, herşeye muktedirim" tavrının bir uzantısı olarak karşımıza çıkan medyaya ilişkin son açıklamasına, bizim için en çarpıcı yorum Taraf Gazetesi'ndeAhmet Altan'dan geldi;
"Erdoğan'ın kafasında iki ayrı toplum olması bir yana asıl şaşırtıcı sözcük, müdahale bence. Birisinin gazetelere müdahale edebileceğini düşünüyor. Kim müdühale edecek peki, herhalde iktidardaki güç. Ve o müdahale olmadığı için de anlaşılan teşekkür bekliyor."
AKP'ye yakınlığını hiç saklamayan ve geçmişte medya patronu olan Nazlı Ilıcak,Sabah'taki köşesinde çekinerek de olsa Başbakan'ın kulağına medya ile ilgili şunları fısıldıyor:
"Sabır taşı çatlasa da basını hedef almamalı. 'Sizin gazetelerinizde çıplak kadın fotoğrafı var, karışıyor muyuz' cümlesini ağzından hiç kaçırmamalı."
Tayyip Erdoğan kendi tarafından bakıldığında ideali peşinde koşan birisi. AmaBertrand Russell'ın insanın ideallerine yaklaşırken de şüpheci davranması gerektiğini belirten şu cümlesiyle bitirmek istiyoruz yazımızı;