- Starız, starsınız, starlar… FED Başkanı Bernanke, nasıl ‘star’ olduğunu anladı? THY Genel Müdürü ise rötar yaptı…
- Fransa’daki Rolex krizi
- Siyasette bel altı vuruşlara karşı, yakın tarihten çarpıcı bir alıntı…
RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
“Kendini bir yıldız gibi hisset” sözleri, bildiğiniz gibi THY’nın Kevin Costner ile çektiği yeni kurumsal reklam filminin sloganını oluşturuyor…
Bu haftaki yazımızda, iki medya karşılaşmasında, bürokratların kendilerini “star gibi hissetMEmesinin” etkilerini değerlendireceğiz…
Birinci örnek çok uzaklardan… Amerika Merkez Bankası FED’in Başkanı Ben Bernanke’nin medya karşılaşmasından…
Bernanke, derin bir ekonomik krizin tam ortasında, geçen hafta Washington’daki Ulusal Basın Kulübü’nde bir konuşma yaptı.
Piyasalar, Bernanke’nin konuşmasını ve krizle ilgili değerlendirmesini merakla bekliyordu.
Nitekim sözlerini de başta Amerikan medyası olmak üzere uluslararası medya ‘son dakika’ diye duyurdu.
Bernanke, konuşmasında ekonomik krizin çok derin olduğunu ve çok uzun yıllar süreceğini anlattı. Ve, ilk kez basından soru kabul etti.
Belki hafızalarınızda yer etmemiş olabilir.
Bernanke, göreve seçildiği 2006 yılında, ilk basınla buluşmasını Beyaz Saray Muhabirleri Derneği ile yapmış ama ‘gazeteci ile ayaküstü sohbet etme’ tuzağına düşmüştü.
O dönem için çok önemli olan bir açıklamayı ağzından kaçırıvermiş, ertesi gün dünya piyasaları sallanmıştı.
Bernanke zorunlu da olsa bu medya kazasıyla ‘star olduğunu’ kavramıştı.
Kritik bir koltuğa yeni oturmuştu, söylediği her söz ciddiye alınıyor, yaptığı her jestten de bir anlam çıkarılıyordu. Bu yüzden, Kongre’de Mali Komisyon’da ifade vermek zorunda bile kalmıştı.
FED Başkanı’nın basınla olan bu tatsız buluşmasından yıllar sonra, gazeteciler “Böylesine bir manşet çıkarır mıyız” diye heveslendiler ama Bernanke, bu kez hakikaten çok iyi hazırlanmıştı.
FED Başkanı, “Olağanüstü durumlar için olağanüstü önlemler almak gerekir” minvaldeki konuşmasının ardından gelen ters köşe sorulardan ustalıkla sıyrılmayı bildi.
Kimi soruyu duymazdan geldi, kimisini ise topu taça atarak yanıtladı.
Bernanke’nin, bir ekonomi toplantısında belki de en beklemediği soru Beyzbol Ligi’ndeki bir oyuncunun doping ilaçları kullanması ile ilgili olanıydı.
Newyork Times Gazetesi’nin internet sayfasındaki habere göre, ‘doping ilacı kullandığını itiraf eden’ ve ‘bu yüzden sahalardan çekilen’ Amerika’nın efsane Beyzbol Takımı Yankees’in yıldız oyuncusu Alex Rodriguez’in tekrar lige dönmesiyle ilgili ne düşündüğü sorulduğunda, Bernanke gülerek “Ben beyzbolu severim” dedi.
Bürokratların, kurumları kadar ‘kendilerinin’ de yıldız oldukları gerçeğinin farkına varmamalarına bizden iyi bir örnek ise THY Genel Müdürü Temel Kotil.
Sabah Gazetesi’nin Pazar günkü ekinde Temel Kotil, geçmişte kurumunda işlenen medya kazalarından söz ederken, “kendisine ve kurumuna büyük haksızlık edildiğini” savunuyor.
Ve, aslında farkında olmadan bir medya kazası daha işliyor.
Bir kere röportajın başlığına dikkatinizi çekeriz; “Terliğim kurumuma mal edilmemeliydi!”
Hatırlarsınız, Kotil, Hac’dan eşiyle birlikte dönüşünde, Atatürk Havaalanı’nda ayaklarında terlikleriyle gazetecilere yakalanmış, günlerce THY “Terlik Hava Yolları” diye medyaya malzeme olmuştu.
Ama Başkan, “Terliğim, kurumuma mal edilmemeliydi” derken, kendi terliği ile kurumu arasında illiyet bağı kuruyor.
Gazeteci de zaten farklı bir şey söylemiyor ki.
Yaptığı ve söylediği ile kurumunu bağlaması ne kadar doğalsa, gazetecinin bu bağlantıyı kurması o kadar doğal…
Ama, THY Genel Müdürü Kotil, ropörtajında, “Amerika’da bir CEO yapsa asla haber olmazdı” diyerek, hala bir “star” olduğunun farkına varmadığını gösteriyor.
Kotil, Hac dönüşünde yaşanan durumu Sabah Gazetesi’nden Şirin Sever’e şöyle anlatıyor;
“O anda bizim poz verme durumumuz yoktu. Bir an önce oradan çıkmak için hızlı hızlı yürüyorduk. Bunu Amerika’da bir havayolunun CEO’su yapmış olsa, orada uzun sure yaşadığım için biliyorum, böyle haber olmazdı.”
Biz, hiç sanmıyoruz…
FED Başkanı Bernanke örneğinde de görüldüğü gibi, önemli kurumların başındakilerin nefes alması bile gazeteci için haberdir, tıpkı starlar gibi…
SONUÇ
Starlardan söz etmişken, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’i eşi Carla Bruni’yle tanıştıracak kadar yakın olan ünlü reklamcı Jacques Seguela, televizyon ekranında “küresel krizin sıkıntılarını yaşayan dar gelirleri aşağılayan ifadeler” kullanınca ortalık birbirine girdi.
Bir televizyon programında, ‘Sarkozy’nin değerli taşlara olan zaafı’ sorulunca, Seguela, Sarkozy’i savunarak, “Ne olmuş Rolex’i varsa, onu kınayamayız. Herkesin Rolex’i var. Zaten 50’sinde Rolex’iniz yoksa hayatta başaramamışsınız demektir.” diye konuştu.
Seguela’nın bu sözlerine öyle sert tepki geldi ki, bazı internet sitelerinde “Seguela’nın Rolex’ini boğazına tıkalım” diye çağrılar bile yapıldı.
Geçen haftadan bir dipnot olarak, hatırlanması gereken önemli bir olay da Adnan Menderes’in büyük aşk yaşadığı Ayhan Aydan’ın 85. yaşındaki vefatıydı.
Bu vefat ile birlikte Menderes-Aydan ilişkisinin her türlü detayı yıllar sonra tekrar medyada yer aldı.
Vatan Gazetesi’nde Pazar günü yayınlanan haberdeki bir detay, şu sırada “yerel seçim mücadelesi içindeki rakiplerin birbirlerine karşı kullandığı yöntemlere” yıllar öncesinden bir bakışı aktarıyor.
Günümüzde, AKP’nin Keçiören Belediye Başkan adayının bir seks kaseti skandalı ile adaylıktan çekilmesinin ve rakiplerinin bu kaseti medyaya sızdırarak kullanmasının yankıları hala sürüyor.
Haberdeki detay ise CHP ile Demokrat Parti’nin siyasi mücadelede en sert günlerine götürüyor bizi...
Demokrat Partililer, CHP milletvekili Kasım Gülek için “sünnetsiz” dedikodusu yaymışlar.
Tam bu ortamda Menderes-Aydan ilişkisinin kanıtı olan bir fotoğraf, Ulus Gazetesi’nde basılmak üzere CHP lideri İsmet İnönü’nün önüne konulmuş.
Adnan Menderes tarafından Ayhan Aydan için imzalanan fotoğrafın üzerinde “şefkatle sevdiğim kadına” yazıyor.
O dönemde de bu dönemdeki gibi medya bölünmüş, yandaş medyalar peydah olmuştu.
CHP’nin o dönemki yandaş medyası Ulus Gazetesi, fotoğrafı İsmet İnönü’ye sormadan basma cesareti gösterememişti. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Nihat Erim, İsmet Paşa’ya sorma ihtiyacı duymuştu.
Vatan Gazetesi haberinde, İnönü’nün tavrını şöyle anlatıyor;
“İsmet Paşa fotoğrafı görünce ayağa kalktı, fotoğrafı parmak uçlarıyla Nihat Erim’e doğru itti. Sonra, kapıya doğru yanaşıp, ardına kadar açtı. Nihat bey, mahremiyete saygımın farkına varılmamış olduğuna üzüldüm. Böyle seviyesiz oyunlara itibarım yoktur. Gömün bu bahsi. Ve bir daha açılmasına izin vermeyin.”