- Oyuncu Başak Sayan “böyle konuşulmayı” istemiş miydi? Hiç sanmıyoruz
- Unutulmaz deme hiç, unutulmaz unutulmaz!
- Bardak bardak radyasyon, bu size bir şey hatırlatıyor...
RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
Medya ilişkilerindeki kazalar genellikle dip duygularımızı veya samimi duygularımızı açıkladığımızda başımıza gelir.
"Yaprak Dökümü" dizisinin "kötü kadını Ceyda" rolüyle ünlenen oyuncu Başak Sayan’ın bu hafta başına gelen de buna çok net bir örnek.
Başak Sayan’ın “profesyonellik” maskesiyle yaptığı bir açıklamada “ne kadar profesyonel olsa da bazı hassas konularda geri adım atmayacağını” medyaya öyle bir duyuruyor ki ileride bu sözlerin önüne ısıtılıp konulacağının farkında bile değil.
Başak Sayan’ın medya kazası Kürt sinemacı Şuayip Adlığ’ın yapacağı Fransa-Türkiye ortak yapımı “Böyle mi Yaşam” adlı film için aldığı rol teklifiyle başladı.
Sayan “bu filmde yer almayacağını” belirterek gelen teklifi reddetti. Bu aşamaya kadar konu iki kişi arasında kalacak bir diyalog niteliğindeydi.
Nedense “neden reddettiğini” medyayla paylaşma ihtiyacı duydu ve hatta “hayatımın projesi” diye adlandırdığı bu teklifi reddetmesinin ardında vicdani sebepler olduğunu açıkladı.
Sayan’ın vicdani sebebi “babası asker olduğu için Kürt kızı rolünü oynayamaması” idi:
“Film, 12 Eylül sonrası Türk askerlerinin tecavüzüne uğrayan bir Kürt kızını anlatıyordu.
Kadro için Al Pacino'nun ismi de geçiyordu.
Bu durum beni çok heyecanlandırdı ama bir asker kızı olduğum için, askerle ilgili böyle bir sahne var diye kabul etmedim."
Sayan’ın bu “samimi” görünen sözleri eğer kendi içinde kalsa, yani gerçek anlamda profesyonelce davransa sorun çıkarmazdı. Ama o medya ünlüsü (!) olmayı tercih etti.
Profesyonelliğin “her rolü kabul etmeme” ile sınırlı olduğunu sanıyordu. Oysa medya ilişkilerindeki profesyonelliğin başka bir kulvar olduğunu unutuyordu.
SONUÇ
Başak Sayan’ın bundan böyle Güneydoğu’yu kapsayan her projesinde hatta özel hayatındaki sevgililerinde hep bu “Kürt kızını oynamayı reddettim” açıklaması önüne ısıtılıp ısıtılıp konulacak. Sayan’ın nur topu gibi “medya ilişkileri hassasiyeti” oldu, haberi olsun.
Yapılan medya kazalarının asla unutulmayacağının iyi örneklerinden birini bu hafta bir başka olayla hatırladık.
1986 Çernobil nükleer felaketi sonrasında medyanın gözü önünde “çayların radyasyonsuz olduğunu göstermek için bardak bardak çay içen” dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral’ı Japonya’daki felaket ile bir kez daha andık.
Tokyo Valisi Şintaro İşihara, “Fukuşima nükleer santralindeki sızıntının, Tokyo’daki şebeke suyunda radyasyon oranını artırdığına” ilişkin haberler üzerine, kameraların önüne geçip, bardak bardak şebeke suyu içti.
Türk medyası haberi verirken taa 25 yıl önceki Cahit Aral vakasından dem vurup, “Bu size bir şey hatırlatıyor mu?” diye sordu.
Cahit Aral “unutulmazlar” arasına girmişti.
Galiba Başak Sayan da artık unutulmazlar arasında…