- Biz Tarık Akan’ı çok sevmiştik…
- Bir imaj, kıyma makinasına nasıl atılır?
- Müslüman mahallesinde salyangoz sesleri…
RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
Hababam Sınıfı’nın “Sırık Ferit"i…
Yılmaz Güney’in "Sürü" filminin “Şivan” rolüyle efsane boşrol oyuncusu…
Romantik komedilerde evimizin oğlu…
Ya da 12 Eylül işkencelerini anlattığı “Anne Kafamda Bit Var” kitabının yazarı oyuncu Tarık Akan’dan bahsediyoruz.
Tarık Akan, yıllarca iğne oyası gibi titizle dokuduğu imajını son yıllarda deyim yerindeyse yere vurup, bin pare etti.
Hatırlayacaksınız “Atatürk’ün kendi sesiyle okuduğu ‘Çalın Davulları’ adlı Selanik Türküsü’nün ses kaydı elimde” demiş, ancak Can Dündar “başka biri tarafından kaydedildiğini” ortaya çıkarmış, bunun üzerine de “Atatürk’ün paltosu bende” diye durumu kurtarmaya çalışmıştı.
Tarık Akan, bu kez “askeri darbeler” üzerine yaptığı yorumlarla “Bu bizim tanıdığımız Tarık Akan değil”e getirtti.
Tarık Akan’ın askeri darbelere güzellemesi "27 Mayıs" ve "28 Şubat”a övgüyle başlıyordu:
"Solcu arkadaşlar bana kızacak ama, 27 Mayıs da 28 Şubat da darbe değildir.
Birincisi önümüzü açtı, yeni düşüncelerle tanışmamızı sağladı.
28 Şubat da bir darbe değildir. Çünkü laik Cumhuriyet'ten uzaklaşmamızın önünü kapattı.
1971 ve 1980, faşist darbelerdir. Türkiye'yi bugün noktaya taşıyan hareketler. 1980 son vuruştur emperyalizm için.
Şunu söylemek zorundayım; bu olumsuz gidişi dışarıdan bir güç tasarladı ve kurguladı. TSK bu ülkenin her şeye rağmen en önemli kurumu.”
Akan’ın sözleri sonrasında daha da vahimleşiyordu.
Bilmeyenler için hatırlatalım. Tam 12 Eylül sonrası Almanya’da yaptığı bir konuşmanın “yalan haber” olarak sağcı basında yer alması yüzünden gözaltına alınmış, aylarca kovuşturma görüp, yargılanmış, 12 Eylül yönetiminin tezgahından geçmişti.
Ancak, oyuncunun o günleri şimdi farklı yorumladığı hissiyatındayız:
"... 12 Mart ve 12 Eylül'de yanlış yaptı ama giderilmeyecek yanlışlar değil. Bizim gibi insanlar bunu bile anlayışla karşılayabildiler.”
SONUÇ
Bir imajın hızla yerle yeksan olmasına en çarpıcı örneklerden biri de bu hafta AKP’ye yakınlığı ile tanınan ancak milletvekilliğe aday gösterilmediği için şu sıralar sinirlerinin bozuk olduğu söylenen Profesör Mümtaz’er Türköne cenahından geldi.
Türköne, ressam Bedri Baykam’ın bıçaklanması üzerine Samanyolu TV’de talihsiz bir yorum yapmış, şu sözleri döktürmüştü:
“Olay laik mahallede oldu, Müslüman mahallede olsaydı yardım edilirdi.”
Ahmet Hakan ise Pazar günü Hürriyet’teki köşesinde Mümtaz’er Türköne’nin bu yaklaşımına isyan ediyordu:
“Bu nasıl rencide edici bir yaklaşımdır?
İnsan bu denli ayrımcı, bu denli kışkırtıcı olur mu?
Profesör olmuş bir adam, topluma böyle mi bakar?
Yoksa Mümtaz’er, milletvekili adayı olamamasının hıncını, gerçek sorumlulardan alamadığı için, ‘laik’ diye nitelendirdiği mahallenin ahalisinden mi almaya çalışıyor?”
Yazımızı Nietzche'nin bir sözü ile noktalayalım:
"Fısıldanan sözlerdir fırtınayı getiren..."