- Sharapova, Can Dündar’ın bacısı mı?
- “Taze gazeteciliğin” düştüğü hatalar
- Hangi soru sorulur, hangi soru sorulmaz? Sorulmayacak soru var mı?
RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
Başlıktaki “şarap gibi soru”dan kastımız, tıpkı şarap gibi, “bir sorunun adamı nasıl çarpacağını” bilememesidir.
Soruyu soran; gece dünyasının ünlü simalarından işletmeci İzzet Çapa.
Soru sorulan; ünlü tenisçi Maria Sharapova.
Sorulan soru; Maçlardan önce seks diyeti yapıyor musunuz?
Alınan cevap; Cevap verilmeden hızla odanın terk edilip, İzzet Çapa’nın dijital kayıt cihazının elinden alınmaya çalışılması.
İzzet Çapa’nın, Tenis Federasyonu için gazeteciliğe soyunup ünlü tenisçi Sharapova ile yapmaya çalıştığı röportajın hikayesi özetle böyle.
Bu hikaye üzerinden başlayan gazetecilik tartışması, “gazeteciliğin ne olmadığına” ilişkin yanlış anlama noktalarını da bir bir ortaya çıkardı.
İzzet Çapa, Tenis Federasyonu’nun İstanbul Tenis Turnuvası tanıtımı için Londra’daki Wimbledon partisi öncesinde Sharapova ile röportaj sözü almıştı.
Nedense Federasyon’un medya danışmanı Güneri Civaoğlu, Fatih Çekirge, Fikret Ercan ve Can Dündar gibi bir çok ünlü ve deneyimli gazetecinin katıldığı bu gezide Maria Sharapova röportajını İzzet Çapa’nın yapmasını uygun görmüş.
Doğal olarak ünlülerle röportajlardaki zaman kısıtlaması İzzet Çapa’ya da uygulanmış. Çünkü, ünlüler genel olarak 5-10 dakika röportaj süresi tanıyıp, hızlıca bu tanıtım faaliyetli, haber içeriği taşımayan röportaj angaryasından kurtulmayı amaçlıyorlar.
Ancak, İzzet Çapa belli ki Demirel ve Türkan Şoray gibi isimlerle yaptığı bir kaç röportajın ardından bu işe ısınmış, her röportajdan bir sansasyon çıkarmayı gazetecilik sanır olmuş.
Röportaj süresinin beş dakika ile sınırlı olduğunun söylenmesi de “taze gazeteci” İzzet Çapa’yı fena halde paniğe sürükleyip, “En hızlı sansasyon nereden çıkar” diye en hardcore sorudan başlayınca, kendini kısa sürede kapının önünde bulmuş.
İzzet Çapa, durumu o kadar kavrayamamış ki aslında beş dakikalık röportajın “yeterince uzun bir süre” olduğunun farkında değil.
Bu yüzden röportajın ilk iki dakikasını Maria Sharapova’ya götürdüğü boncuk, fındık ve Türk lokumu armağan etmekle harcamış.
Sonrasında ise birbirinden alakasız, daha önce fazlasıyla çalışılmış, röportajın doğasına uygun olmayan “Nükleer santraller konusunda ne düşünüyorsunuz?” sorusunu, arkasından da süre daralıyor paniği ile “Maçlarınızdan önce seks diyeti uyguluyor musunuz?” sorusunu yöneltmiş.
Maria Sharapova bu “sohbet dışı” ve “alan dışı” konuların arka arkaya sorulmasına bir mana veremediği için sinirlenip kalkıp gitmiş, belki de ayıp etmiş bilemiyoruz.
Ancak İzzet Çapa’nın sorusunun başlattığı tartışma, köşelerde başka bir gazetecilik tartışmasını başlattı.
Can Dündar, “Seks Sorusu” başlıklı köşe yazısında şöyle dedi:
“Fatih Çekirge köşesinde ‘'Bu soru sorulur mu’ diye sordu. Dönüş yolunda tartıştık bunu...
‘Niye sorulmasın ki’ diyen de oldu; ‘Olmayacak iş’ diyen de...
Usulünce her soru sorulur elbette... Herkese sorabilene şapka çıkarırım ben de... Ama Demirel’e, Şoray’a, Başbakan’a soramayacağınız soruyu, ‘öyle bir soru çaktım ki...’ çalımı uğruna Sharapova’ya sorarsanız yadırganır.
Hele 4 dakikalık sürede ilk soru olarak bunu sorarsanız niyetiniz hemen anlaşılır, bundan sonraki tüm röportajların önü tıkanır, federasyonun da niyeti sorgulanır.”
Ali Eyüpoğlu ise Milliyet’teki köşesinden “Can Dündar’a itirazım var” diyerek, konunun bir başka tarafına el attı:
“Çapa’nın mesleği gazetecilik olsa, ‘Böyle de soru sorulur mu?’ diye sorun ona...Ama adamın işi gazetecilik değil ki!
Çapa belli ki, zevk, macera ve adrenalin için yapıyor bu işi...
Londra’dan döndüğünde, Sharapova’yla söyleşi olmadı diye hesap soracak biri var mı ona? Yok... Çünkü, keyfinin kahyası kendisi...
Tenis Federasyonu; Güneri Cıvaoğlu, Can Dündar, Fatih Çekirge, Fikret Ercan gibi usta gazeteci ve yazarlar varken, Sharapova’yla söyleşi yapma olanağını niye İzzet Çapa gibi bu işi hobi olarak yapan birine verdi?
Asıl tartışılması gereken mevzu bu değil mi? Bunu kimse sorgulamıyor, çünkü...”
SONUÇ
Sonuçta İzzet Çapa, Can Dündar’a cevap vermek amacıyla gecce.com’da yazılı bir açıklama yapıp, “Sharapova Can Dündar’ın bacısı mı?” diye Can Dündar’ın “racon kestiğini” yazdı.
Açıklamasındaki satır araları gazetecilikte “ne yapılmaması gerektiğini” de pek anlamadığının ipuçlarını verdi:
“İngiliz The Sun Gazetesi'nin bile o gece için 'Kaprisleriyle bıktırdı' diye manşet attığı bu Sharopova bacımızın üzerime bodyguardını salması konu edilmiyor da, benim Sharapova'yı kızdırdığım yazılıyor.
Kızdırırım arkadaş... Değil Sharapova, Obama fedailerini üzerime salsa yine aynı şeyi yaparım...”
Çapa, dahası tenisçinin eski sevgililerinden birisinin “Sharapova’nın yatakta buz gibi olduğuna” dair yaptığı dedikoduları “gerçekmiş gibi” alıp, onu sahibine soru olarak yöneltmeyi de doğru bir şey sanıyor:
“...Ve sıra geldi Maria'nın cinsel yaşamına, yani başlıktaki cümleye.
Yorumsuz aktarıyorum; ‘Maria seks yaparken hareket bile etmiyordu. Kortlardaki bağırışlarından sonra yatakta ses bile çıkarmıyordu. Ben konuşunca da konsantremi bozuyorsun' diyordu. Yatakta ne kadar kötü olduğunu anlatamam. Buz gibidir.'
Bu cümlelerin sahibi Sharapova'nın eski sevgilisi Maroon 5 gurubunun solisti Adam Levine...
Adam aynen bunu söylüyor, dünya basını yazıyor, ben bu konuyu değil, en masum soruyu soruyorum; ‘Böyle soru sorulur mu?’ oluyor...
Olur, olur bal gibi olur... Böyle soru sorulur...”
Belki de İzzet Çapa’nın bu yakarışına en güzel cevap Sanem Altan’dan geldi:
“Her sorunun sorulabileceğine benim inancım tam ama röportajlarda hatta sohbetlerde, sorunun nasıl ve hangi amaçla sorulduğu, neredeyse sorunun kendisinden bile önemlidir.
İzzet Çapa'nın köşe yazarlarına cevap yazısını okuyunca oraya bilerek ve isteyerek o soruyu sormaya gitmiş olduğunu düşündüm.
Çapa o soru yerine ‘Neden süreyi son anda 5 dakikaya indirdiniz, kendinize ve bize bu haksızlığı neden yaptınız?’ deseydi eminim 5 dakikadan fazla kalırdı o odada.
Eğer röportaj yapmak istiyorsanız, bu tip kısıtlamalar karşısında ya en baştan bunu kabul etmez ve yapmazsınız o röportajı ya da kabul ediyorsanız içeri girer densizlik etmeden sorunuzu sorar çıkarsınız. Aksi takdirde, böyle akılda kalacak ve hatırlanacak bir ‘sahne’ yaratırsınız.
Ama akılda öyle kalmaktan mutlu olmazsınız sonra da...İzzet de mutlu olmamış…”
* * *
'Taze Gazetecilik' ile başlayan yazımızı “Taze Siyasetçi” ile bitirelim.
AKP’den İstanbul milletvekili seçilen Hakan Şükür’e ilk demeci için mikrofon uzatan gazeteciler, “Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesi ve BDP’li milletvekillerinin Meclis’e gitmeme kararı almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye sorunca, 'Taze Siyasetçi' Şükür, “Gündemi takip edemedim...” diyerek, cevabı büyüklerine bırakmış.