Cengiz Holding’in bir yatırımını görmek için Mardin’e giden gazeteciler, yatırım ziyareti ardından öğle yemeğine oturur.

Habertürk’ten Sevilay Yılman, Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Vahap Munyar’a bir soru sorar;
“Ayşe Arman’ın bazı röportajlarını parayla yaptığı söyleniyor. Bizzat röportaj yaptığı kişilerden birinden duydum! Bu çok büyük rezalet değil mi Vahap Ağabey!”

Sorunun çok “tatliş” bir özel şirket gezisinde sorulması gerçeğine takılmayın, o da bu yazının bir parçası ama daha önemlisi Munyar’ın cevabı.


Azime ACAR



Yılman “Böyle bir şey yok! Yalandır!” cevabı beklerken, Munyar’ın hikayeyi doğruladığını hatta tüm hikayeyi anlattığını yazar.

İşte, böylece başlar, Türk medyasında “lağım çukurunda kremalı pasta yeme” öyküsü.

Gazetecilerden oluşan bir dost meclisinde, bir soruya verilen samimi yanıtın kendisini ve kurumunu nasıl etkilediğinin öyküsü olarak da okuyabilirsiniz.


“REKLAM VE PİAR AJANSLARI MEDYAYI ESİR ALMIŞ”

Maskelerinizi takın, birlikte çukura iniyoruz.

Doğan Grubu’nun Demirören Medya Grubu’na dönüşmesiyle Başkanlık görevini üstlenen Mehmet Soysal, bir süredir Milliyet’te Türk medyasının geleceğini tartışan yazılar kaleme alır. Hatta, tam da şöyle yazar;
 
“Reklam ve piar ajansları geleneksel medya kuruluşlarını neredeyse esir almış.
Şirketlerin tek muhatabı ajanslarıdır, yani geleneksel medya kuruluşları ve yönetimleri değildir.
Paranın efendileri ajansları üzerinden medyayı dizayn ediyor.
‘Reklam yani para veriyoruz’ diyerek geleneksel medyanın mutfağına girildiği günden beri bu süreç başlamıştır ve medya kuruluşları şirketlerin piar ve reklam haberleriyle esir alınmıştır.” (11 Kasım 2018, Pazar)


“AYŞE ARMAN’DAN BAŞLAYABİLİR MİSİNİZ?”

Biz, “Vay canına, nasıl oluyor da oluyor bu işler” diye düşünürken, Habertürk’ten Sevilay Yılman, bu yazıdan cesaretle Mehmet Soysal’a, “Ayşe Arman’dan başlayabilir misiniz?” çağrısı yapar. (14 Kasım 2018, Çarşamba)

Yılman, “Maalesef bazıları parayla bizim mahalleyi dizayn ediyor” der ve “haber kaynağı”nı gizli tutarak, iddialarını peş peşe sıralar.
 
Ayşe Arman’ın önceleri “paralı röportajları” gazete yönetiminden habersiz yaptığını, o dönem gazetenin patronu olan Aydın Doğan’a iletilince Aydın Bey’in “Aldığının yarısını gazeteye bırakırsa devam etsin” dediğini, röportaj başına alınan paranın 100 bin liralar civarında olduğunu yazar.

 Ertesi gün ilk doğrulama, Hürriyet dışında bir isimden, Yılman’ın Habertürk’teki köşe komşusu Fatih Altaylı’dan gelir.

Yıllarca Hürriyet’te, Aydın Doğan ile yakın temas çalışan Altaylı olayı “herkesin bildiği sırrın ifşası” olarak tanımlar.  Ama, Ayşe Arman’a arka çıkmayı da ihmal etmez. Ayşe Arman’ı “işini namuslu  biçimde yapan” ve “gazetenin reklam servisinin bir parçası gibi çalışan” birisi olarak tanımlar, bunda bir ayıp da görmez.
 
Altaylı, asıl ayıbın bu röportajları yapmak değil, gazete editoryal ekibinin “reklam ve tanıtım” ibaresi koymaması olduğuna dikkat çeker. Advertorial olarak adlandırılan, Türkiye’de okura “habermiş” gibi sunulan bu çalışmanın dünyada kuralları bellidir ama buna daha fazla girmeyip, konumuza dönelim.

Hürriyet’in Okur Temsilcisi Faruk Bildirici ise bu tartışmaya  eski bir yazısından hatırlatma yapmakla yetinir. Yerden göğe kadar haklıdır, kim bilir kaç yazısında “hanut” gazeteciliğe dikkat çekmiş, yayın ilkelerini hatırlatmış ama herkes bildiğini okumaya devam etmiştir.


“HİÇBİR BİÇİMDE KABUL EDİLEMEZ”

Nitekim, günler geçer, ne Hürriyet ne de Ayşe Arman “paralı röportaj” iddialarına yanıt vermez.

Ta ki Hıncal Uluç, parayla röportajın “Hiçbir şekilde kabul edilemez” olduğu vurgusuyla Demirören Grubu’na ve Mehmet Soysal’a “susmayın” çağrısı yapana kadar.

“Duruma acilen el koyun…Ve, gerçeği de önlemlerinizi de siz açıklayın!” (22 Kasım 2018, Perşembe)

Hıncal Uluç bu çağrısında, Yılman ve Altaylı’nın yazdıklarını Ahmet Hakan’ın İŞBİR yatakları için güzellemeler yaptığı “Yatak sadece yatak değildir” somut örneğiyle paylaşır.

Ahmet Hakan, “Bir kör kuruşçuk” bile menfaat sağlamadan, yalnızca ve yalnızca “yerli ve milli” kapsamında azıcık destek (!) vermek istediğini yazar, Hıncal Uluç’a bir zamanlar yazdığı TEMPUR yatak güzellemesini yollar.

Hıncal Uluç, “60 yıllık kıdemli bir ağabeyi” olarak “bir gazetecilik dersi” vermesi gerektiğini, bunu da önümüzdeki haftaki yazısında yapacağını açıklar. Nasıl bir ders gelecek, bekleyip göreceğiz.
 

NE EVET NE HAYIR, HEM EVET HEM HAYIR

Hıncal Uluç’un Salı günkü köşesinden yaptığı çağrıya, 23 Kasım Cuma günü Hürriyet Gazetesi’nden, Mehmet Soysal imzalı bir yazılı açıklama gelir.

Gerçi açıklama birinci sayfadan bir “başyazı” tadında değil, sayfanın dibinde kullanılır ama olsun.

Soysal, “Son günlerde başta Ayşe Arman olmak üzere gazete yazarlarına karalama kampanyası yapıldığını” öne sürer,  “Ücret karşılığı yapılan röportajların tamamı sosyal sorumluluk projesi çerçevesinde yapılmıştır” der.

“Hem evet hem hayır, ne evet ne hayır” tadındaki açıklamanın ardından, Ayşe Arman’dan da beklenen açıklama gelir. Hem de ne açıklama.

Şerefsizler (!) diye başlar.

Hayatı boyunca gerçek dışı pek çok ithamla karşı karşıya kaldığını ama bunun “en iğrenci” olduğunu ekler.
“Paralı röportaj projelerinin yapılmasına başka yazarların da dahil olduğunu” kabul ederek bitirir;
 
“Evet projeler yapılmıştır ama her şey Hürriyet’in bilgisi dahilinde gerçekleşmiştir, Hürriyet’in işidir…”

Ayşe Arman, sessizliğinin nedenini “Gazetemin açıklamayı kendisinin yapmak istemesi” olarak açıklarken, para aldığını iddia eden “babayiğit”in karşısına çıkmasını ister.

 

KİM DOĞRU SÖYLÜYOR?

Ayşe Arman’ın çağrısına sessiz kalmayan Sevilay Yılman, ertesi günü köşesinden haber kaynağının Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Vahap Munyar olduğunu açıklar. Yazının girişinde paylaştığımız Mardin gezisindeki konuşmanın ayrıntılarını aktarır. (24 Kasım 2018, Cumartesi)

Ayşe Arman, bunun üzerine şaşırtıcı bir hızla  sosyal medya üzerinden yanıt verir. Vahap Munyar’ı aradığını, onun da “Tabii ki doğru değil, sallıyor!!!” dediğini, “Böyle bir konuşmanın asla geçmediğini” paylaşır ve yayın yönetmenine inanmayı tercih ettiğini ekler.

Gel gör ki, geziye Sabah Gazetesi Ekonomi Servisinden katılan Dilek Güngör, Ayşe Arman’ın bu paylaşımının üzerine şunları yazarak, yalanlar;

“Hepimiz oradaydık Ayşe Arman... Paralı röportajlar için Hürriyet’in 'kazan-kazan' stratejisini Vahap Munyar ben dahil 5 gazetecinin olduğu ortamda anlattı. Üzgünüm ama her şey @sevilayyaziyor'un yazdığı gibi...”

Şimdi söz hakkı haber kaynağı olarak da adı ortaya atılan Vahap Munyar’da.
Kim doğru söylüyor, kim yalan, bir de ondan duymak gerek.  

Ayşe Arman’a destek ise eski yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök’ten gelir. Pazar günkü köşesinde, “Bütün projeleri eski-yeni bütün yöneticilerin bilgisi dahilinde Hürriyet için yapmıştır…” der ve Hürriyet yönetimini Arman’ın arkasında durduğu için kutlar.



MESELE NEYMİŞ?

Reuters’ın araştırma raporuna göre, Türkiye’nin yüzde 60’ı ana akım medyaya güvenmiyor.
 
Bu güvensizlik ortamında, bir zamanların "Amiral Gemisi" Hürriyet’e çarpan “basın etiği” torpili hayırlara vesile olsa. Mesela, yazılı, görsel ve dijital medyadaki gazeteciler “herkesin bildiği sırları” paylaşsalar, temel ilkelerde uzlaşma sağlansa…

Çünkü, mesele bir kişinin günah keçisi ilanı veya etiği kendinden menkul, ne ismine mecrasına güven duyulan üç beş köşe yazarının arasında dönen bir tartışma olmaktan öte.

Mesele, paralı röportaj yaptığı iddia edilen kişinin yaptığı şeyin röportaj, mesleğinin de gazetecilik olduğunun iddia edilmesi.