• Recep İvedik ile Max Weber arasındaki bağlantı…
  • Yerel seçim, medya kazalarını kırsala taşıdı…
  • Siyasetçi hamlayınca, ayağı nasıl taşa takılır, ertesi gün kasları nasıl ağrır?

 

RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı

 

Yerel seçim yüzünden siyasetçiler kırsala inip, halkla iç içe olmaya başlayınca, medya kazaları da tıpkı ‘Yemekteyiz’ programındaki yarışmacıların eleştirileri gibi tadından yenmez hale geldi.

Siyasetçiler, halkla bir arada olmaya ara verdiklerinden bir “hamlaşma” durumu yaşıyorlar. Kaslarını da fazla zorlayınca, ağrılı sancılı bir “zorunlu siyasi egzersize” giriyorlar ki ne vücutları kaldırıyor ne de zihinleri

İlk örneğini bize hafta başında AKP Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi yaşattı.

Manisa Yağcılar beldesinde bir hayırseverin yaptırdığı ilköğretim okulu açılışına katılan Çerçi, protokolde kendisine “zorla yer açılıp”, 85 yaşındaki bir dedenin yerine oturtulması, medyanın gözüne kıymık gibi battı.

Açılış töreni sırasında, AKP Manisa Milletvekili Bülenç Arınç’ın Danışmanı Mehmet Büker, protokol sırasında oturan belde sakinlerinden 85 yaşındaki Mehmet Yağcılar’ı “kaşla gözle işaret” ederek, yerinden kaldırdı.

Eli bastonlu dedenin yerine ise AKP’li Mehmet Çerçi oturtuldu.

Bu medya kazasının üç aktörünün ismi de "Mehmet"… Adları aynı ama roller farklı.

Milletvekili Çerçi, törene 10 dakika geç kaldığı için bu durumun yaşandığını söyleyip, daha sonra, yerinden kaldırılan diğer Mehmet’e oturması için “ısrar ettiğini”, ancak yaşlı adamın bunu kabul etmediğini söyledi.

Çerçi, belli ki bir başka Mehmet’in işgüzarlığı ve protokol hassasiyetinin kazasına uğradı.

İkinci örnek, yerel seçimin en şiddetli meydan muharebesinin yaşanacağı Ankara’nın Çankaya ilçesinden.

AKP’nin Çankaya Belediye Başkan adayı Bülent Akarcalı, deneyimli bir siyasetçi olmasına rağmen, meydanlardan ve halktan uzak kalmasının hamlığını kaza yaparak ödedi.

ANAP döneminin ünlü simalarından Akarcalı, "Sevgililer Günü" dolayısıyla Kızılay’da kurulan Sevgi Noktası standında, vatandaşlarla bir araya geldi.

Bu sırada, Mamak’ta yaşayan bir kadın, Mamak Belediyesi’ni Akarcalı’ya şikayet etmeye başladı.
Akarcalı da Mamak Belediyesi’ni CHP’li sandığından olacak, belediye ve yönetimine verdi veriştirdi.

Bu sırada, AKP İlçe Başkanı kulağına eğilerek, “Mamak Belediyesi AKP’li” deyiverdi.

Akarcalı, “Olmaz öyle şey” derken, yüzü “Eyvah, ben ne yaptım” oldu ama vaziyeti kurtarmak için de sert bir "U" dönüşü yaptı.

Belli ki Akarcalı ne halk içine çıkmaya ne de yeni partisine yeterince hazırdı.
Hangi belediyenin hangi partinin kontrolünde olduğunu karıştırmıştı.

Akarcalı’nın sonrasındaki sözleri ise siyasi mizah konusu olacak kadar renkli;
“Eleştirilere karşı hoşgörülü olmak gerekir.”

Hemen üçüncü "yerel soslu" medya kazasına geçelim.

Bursa’da “çat kapı” ziyarette bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, emekli bir öğretmenin sözleri ile afalladı.

Nilüfer Belediyesi Başkan adayı olan Işıl Zeliha Gençoğlu ile evleri tek tek gezen Bakan’ın, gece yarısı yaptığı ziyarette emekli bir öğretmenle arasında şu diyalog yaşandı.

Çelik: İyi akşamlar demek için rahatsız ettim. Işıl Hanım, Nilüfer Belediye Başkan adayımız.
Emekli öğretmen: Ben Atatürk ilkelerine bağlı bir ülkenin, Atatürk'ün emekli bir öğretmeniyim. O yüzden sizi bu partiye yakıştıramıyorum.

Kameralar önünde bu duruma düşen Bakan Çelik cevap karşısında bozulsa bile diğer daireleri ziyaretine devam etti.

SONUÇ
Bu hafta, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Sinop-Bayobat Tüneli açılışı sırasında, canlı video bağlantısı kurulmadığı için kendisini uyaran görevliyi azarlayıp, mikrofonların açık olmasına rağmen, “Şimdi bana küfür ettireceksiniz” sözünü söylemesi de yerel seçim medya kazalarının uzunca süre hatırlanacak olanlardan biriydi.

Taraf Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, Başbakan’ın bu ruh halini “hakikaten” anlamadığını şu sözlerle anlatıyor, bu günkü yazısında:

“Başbakan, '12 Eylül anayasasının yerine Nisan’da sivil anayasa yapılacağına' söz vermiş.
Gerçi daha önce de anayasa ile ilgili söz verip sonra da sözünü unutmak zorunda kalmıştı ama...
Belki bu sefer sözünü tutar diye bir umut ışığı yanıyor gene de insanın içinde.
Şöyle iç ferahlatıcı bir yazı yazmak istiyor.
Ama Başbakan birkaç saat sonra bir daha konuşuyor.
Hayatımda duyduğum en tuhaf, en anlamsız laflardan birini söylüyor:

'Onlar köpekleriyle yatarlar.'
Bekir Coşkun’a kızmış, onunla polemik yapıyor.
E, insaf...
Böyle laf mı olur, böyle polemik mi olur?
Bu nasıl bir düzey?
Başbakan olan biri bu üslupla konuşur mu?
Bir ülkede birçok yazar bulunur ama bir tane başbakan vardır ve başbakan, başbakan gibi durmak zorundadır.”


Siyasette yaşanan bu garabet durumların en ilginç tanımını Fuat Keyman, Radikal 2’deki köşesinde şöyle izah etmeye çalışıyor;

“Siyasi alanda, ekonomi alanında, asker ve sivil devlet bürokrasisinde, dış politikada, medyada, kültürel yaşamda, günlük yaşamda yaşadığımız bir sürü, hem özgün hem de birbirleriyle bağlantılı sorunun çözümsüzlüğünün temel nedeni, bu alanlarda saygınlık ve ilkeli olmak tercihinin giderek unutulması, buna karşın şöhret olma ve şöhreti sürdürme istenci ve tercihinin giderek yaygınlaşması ve derinleşmesidir.”

Eleştirisinde medyaya da pay veren Keyman, şöyle diyor;
“Bilgi ve haber aktarımı yerine farklı siyasi, ekonomik çıkarın savunuculuğunu yapan yazılı-görsel basın organlarının ve bu alanlarda hareket eden, konuşan, yazan aktörlerin ortak özellikleri, giderek saygınlıktan ve ilkeli olmaktan uzaklaşmaları. Şöhret tercihi içinde tüm bu aktörler, ilkeli, nesnel ve eleştirel olmak yerine, belli fikirlerin ve çıkarların savunuculuğunu yapıyorlar.”

Keyman’ın bu eleştirisi bu hafta vizyona giren Recep İvedik 2 filminin bir sahnesini akla getiriyor. Filmde, Recep İvedik’in babaannesi, İvedik'ten üç şey yapmasını istiyor. İş bulması, evlenmesi ve saygınlık kazanması.

Bu konuda Keyman ise ünlü siyaset bilimci Max Weber’in “yaptığımız işte şöhreti değil saygın olmayı tercih etmeliyiz. Saygın olma tercihi zordur, çaba ister, çalışma ister, tutarlılık ister” sözünü hatırlatıyor. Recep İvedik de bize hatırlatıyor…