• Kavunla parmak bir araya geldi. Tatlı değil ama ne tarifi verdi?
  • Gazetecinin karşısında gündelik dille konuşursan gör başına neler gelir?


    RAPORU HAZIRLAYANLAR:
    Azime Acar & Ender Bölükbaşı


Dile pelesenk olmuş sözcükler hiç düşünülmeden sarf edilince ortaya hem “garip” hem garabet sonuçlar çıkarıyor.

Münevver Karabulut cinayetinin katil zanlısı Cem Garipoğlu’nun ailesinin neredeyse tüm üyeleri geçen hafta gözaltına alınıp sorgulandı.

Sorgulanan isimler arasında Cem Garipoğlu’nun anneannesi de bulunuyordu.

Anneannesinin sorgulama sonrası medya karşısındaki hal ve davranışı ise herkese dudak uçuklattı.

Garipoğlu’nun anneannesi Münevver Karabulut’u başını keserek öldürdüğü iddia edilen torunu için “parmak kadar çocuk” ifadesini kullandı.

Dahası, medyanın karşısına sorulara “hazırlıklıymış” gibi çıkan anneanne açıklamanın bir yerinde zembereğinden boşaldı ve şöyle dedi:



"Cem parmak kadar çocuk, mümkün değil yapamaz. Onun yaptığına inanmıyorum. Biz onu kucağımıza oturtur severdik. Agresif bir çocuk değildi. Benim sırtımı okşardı. Fazla gezmeyi seven bir çocuk da değildi. Ortada bir cinayet var. Bir tek o mu öldürdü? Böyle bir cinayeti tabii ki normal karşılamıyorum. Bizim acımız öldürülen kız evinin acısından daha fazla.”

Anneanne belki torun sevgisi belki de dil alışkanlığı ile bu sözcükleri kullanıyordu ama basın mensupları ağzı bir karış açık kalmış şekilde “asıl mağdur biziz” sözlerini dinliyordu.

Aile içi konuşmalarla ilgili ipuçlarını da medya karşısında ortaya döken anneanne, Garipoğlu ailesinin “olayın bu kadar büyütülmesi” yüzünden medyaya olan kızgınlığını da ele veriyordu.

Dahası, vahşi cinayetle PKK meselesi arasında gereksiz bir bağ da kuruyor ve yine sıradan bir sözcük, fırtınaya dönüşüyordu:

“Sizler yaptığınız haberlerle onu korkuttunuz. Memleket meselesi haline getirdiniz. Öcalan’ı geçtik. Bu haber her gün gazetelerde televizyonlarda. Bu kadar üzerine gitmeseydiniz, en azından babasını kurtarmak için ortaya çıkardı.”


SONUÇ

Her gün kullanılan sözcük ve ifadelerin hassas bir yerde sarf edildiğinde garip durmasına diğer bir örnek İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ata Özer’den geldi.

İstanbul Ataşehir’deki öğretmen evinde cinsel tacize uğradığı iddiasıyla Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunan Fen Bilgisi öğretmeni olan  L.P.’nin "Tuvalete gittim, sarışın bir kadın vardı. Gözümü açtım, 40 dakika geçmişti. Vücudum mordu, iç çamaşırımda leke vardı" iddiasını yanıtlayan İl Milli Eğitim Müdürü, sıradanlığa başvurdu.

Özer, “Böyle bir olay yaşanmadı. Dosyasına baktırdım, bu kadının şizofren raporu var. Bir keresinde de kadın, okul müdürü hakkında 'beni para karşılığı erkeklere satıyor' gibi şikayetlerde bulundu, soruşturduk, iddiaları asılsız çıktı, hatta kocası da şizofren” dedi.

Özer’in bu ana kadar yaptığı açıklamalardaki ters taraf gazetecinin doğal sorusuyla karşılaştı;

Peki şizofren ise nasıl derslere giriyor?

Gazetecinin bu sorusuna müdür bir başka gündelik dil alışkanlığı ile yanıt verdi; ”Kavun değil ki koklayayım".

İl Milli Eğitim Müdürü, şizofren raporlu bir öğretmenin raporunu hiçe sayarak, geleneksel bir yöntemi yani kavun gibi koklamayı daha doğru bir yöntem sanmıştı herhalde.