• “Para” haberi yaralar
  • AA’dan poğaça tadında “haber” tarifi


RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı
 


Paralı haber olur mu, olmaz mı?

Habermiş gibi, haber dilinde yazılan “advertorial”lardan değil, bildiğiniz “haber”den bahsediyoruz.

Parayı bastırıp haber yaptırmak... Ya da para karşılığı bir bülteni haberleştirmek...

Bir süredir içten içe yanan ateşi gazeteci Yavuz Semerci alevlendirdi. Yaklaşık iki haftadır süren bu “Para haberi yaralar” tartışmalarının alevleri hackerlar'a kadar uzandı. Hackerlar ne alaka demeyin, yazının sonunu bekleyin.
 


Yavuz Semerci, 6 Eylül günü HaberTürk’teki köşesinde "Anadolu Ajansı’nın şirketlerden gelen basın bültenlerini ‘para karşılığı’ haberleştirdiği" iddiasını gündeme getirdi.

Aslında, Anadolu Ajansı haberciliğe kendi sosunu nasıl katacağının ipuçlarını Ocak ayında vermişti. Ajansın İstanbul Bölge Müdürü Mustafa Ekici, “PR amaçlı haber yaptırmak isteyenler olduğunu, bu nedenle ajansın üzerinde bir baskı olduğunu” söyleyerek, şirketlere yönelik “paralı abonelik sistemini başlatacaklarını” açıklamıştı.
 
Haberciliğe kendi sosunu katıyordu. Ama hemen ardından, tartışmalara yol açmasın diye şu uyarıyı da yapmıştı; “Bu uygulama ‘parayı verip haberi yaptıralım’ diye algılanmamalı...”
 
Bu hatırlatmanın ardından Yavuz Semerci’nin yazısına dönelim. Semerci, bir şirketin orta kademe yöneticisinden aldığı bilgiyi "utanarak” şöyle aktarıyordu yazısında;

“... Biz parayı bastırıyoruz. Devletin haber ajansı (Aslında devletin değil ama böyle biliniyor) bizim toplantılarımıza geliyor.
Kamerayı nereye koyacağına bile karışıyoruz. Ya da bülten yolluyoruz. Verdiğimiz bilgileri haberleştirip tüm basın kuruluşlarına (abonelere) yolluyorlar.

 
Aylık iyi para veriyoruz. Biz sınırsız haber paketine abone olduk. Ete, sabuna dokunmayan ne varsa yolluyoruz. Birileri de oradan alıp öyle veya böyle haberi kendi mecralarında kullanıyor. Sevdik bu işi..."

Semerci, şirketlere yayınlanmasını istedikleri haber sayısına göre çeşitli paketler öneren ajansın, bu paketlere abone olanların “her türlü belge, duyuru ve  videolarını 1200'e varan abonesine ulaştıracağı” sözünü verdiğine dikkat çekiyordu.

Peki ya ajans ile abonelik anlaşması yapmayanlar?

Semerci, onların haberlerinin ve toplantılarının dikkate alınmaması ihtimaline dikkat çekerek, meslek örgütlerini ve özellikle Anadolu Ajansı’ndan sorumlu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı bu uygulamayı tartışmaya çağırıyordu.

Semerci’nin yazısı ile günler süren “karşılıklı cevap ve düzeltmeler” de başlamış oluyordu.
 
Önce, Anadolu Ajansı, HaberTürk gazetesine altı maddelik uzun bir “cevap ve düzeltme” metni yolluyordu.

“Şirket abonelerinden gelen bültenlerin belli bir haber değeri olmadığı hallerde yayınlanmadığı” belirtilen açıklamada şöyle deniyordu;

“Anadolu Ajansı haber değeri taşıyan her toplantıya katılmaktadır. Şirket abonesi olmayan kurumların toplantılarına gitmediğimiz bilgisi tamamen iftiradan ve hayal ürününden ibarettir. Dolayısıyla ilgili köşe yazısında kaynağının belirtilmeden abartılı bir şekilde bilgiler gerçeği yansıtmamaktadır.”

Ajansın sert tepkisini, Yavuz Semerci karşılıksız bırakmıyor, bu konunun meslek örgütlerince tartışılmasını köşesinde talep ediyordu. Zira, bu uygulamanın olsa olsa bir PR, halkla ilişkiler faaliyeti olabileceğini vurguluyordu.


SONUÇ

Bilmeyenler için hatırlatalım, Anadolu Ajansı, 1920 yılında Mustafa Kemal’in Milli Mücadele haberlerini duyurmak amacıyla kurduğu bir kamu ajansı. 1200’e varan gazete, dergi ve televizyon kanalı bu ajansın abonesi. Günlük bine yakın haber, 650 fotoğraf ve 150’den fazla görüntü üreten bir ajans.

Anadolu Ajansı habercilik açısından da çok ayrıcalıklı bir konumda. Pek çok toplantıyı izleme hakkı sadece Anadolu Ajansı’na tanınırken, ajansın habere “business” kafasıyla yaklaşması tartışmaların odak noktası.

Tartışmaya günler sonra katılan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti yaptığı açıklamada haber ve reklam arasındaki ayırımı vurgulayarak, “Gazetecilik mesleği halkla ilişkilerle, reklamla karıştırılmamalı” dedi ve gazeteciliğin temel ilkesini hatırlattı;

“Gazeteci, mesleğini, reklamcılıkla, halkla ilişkilerle ve propagandacılıkla karıştıramaz. İlan-reklam kaynaklarından herhangi bir telkin, tavsiye alamaz, maddi çıkar sağlayamaz.”

Anadolu Ajansı Genel Müdürü Kemal Öztürk ise Cemiyet’in kendilerine bir “özür borcu” olduğunu söyleyerek, “Ajansın özel amaçlı ve paralı haber kurgulamadığını, iddiaların ajansı karalamaya yönelik ithamdan öteye anlam taşımadığını” açıkladı.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin”özür borcu” olduğuna inanan sadece Genel Müdür değildi.

Kendilerine “İmamın Yeşil Orduları” adını veren Turkish Ajan Hacker Group, Gazeteciler Cemiyeti’nin sitesini hackleyip, “Anadolu Ajansı’ndan özür dileyeceksiniz” başlıklı bir mesaj bıraktı.
 
“Paralı Haber” tartışmalarının geldiği nokta işte bu.
 
Arınç’tan cevap var mı diye merak edenleri de cevapsız bırakmayalım. Yaklaşık iki haftadır süren tartışmada henüz Anadolu Ajansı’ndan sorumlu Başbakan Yardımcısı’ndan bir yorum yok.

Yazımızı Anadolu Ajansı Genel Müdürü’nün Şubat ayında bir vesile ile yaptığı görev tanımıyla bitirelim:

''Haberi üretip, dağıtıyoruz. Biz un üreticisiyiz, kendimizi öyle tanımlıyoruz. Fırınlar da gazete ve televizyonlar. Kimi poğaça yapıyor, kimi ekmek... ''