• Bir olay ve medya iletişimi için bir çok ipucu
  • Medya eğitiminin nerede ve ne zaman işe yarayacağını kim bilebilir ki!



RAPORU HAZIRLAYANLAR:
Azime Acar & Ender Bölükbaşı



Bu hafta medya kaza raporunda, sizlerle bir mektup paylaşmak istiyoruz. Mektup, Nokia Siemens Networks yöneticilerinden Abdullah Özgüven’den geldi.

30 Ocak-1 Şubat gecesi Uludağ’da “tek başına” dağda mahsur kalan oydu.
Ve, medya bu “mahsur kalma” vakasını çok yakından izlemişti.

Abdullah Özgüven, aslında 25 yıllık lisanslı bir dağcı. Ayrıca Özgüven, MedyaFobi ekibinden eğitim almış bir yönetici. Bize yazma nedeni ise “medyanın başına gelenleri izleme ve yansıtma biçiminde aklına takılanlar” idi.


Yaşadıklarını içtenlikle paylaşan ve sizlerle paylaşmamıza “izin veren” Abdullah Özgüven’in mektubunda “medya ile iletişim” konusunda pek çok ipucunu ve bizim yorumlarımızı bulacaksınız.

*

Medya iletişim becerilerinin nerede ve ne zaman işe yarayacağını kim bilebilir ki!
 
“... basınla bu kez mesleğimle ilgili olarak değil, bambaşka bir konumda karşılaşmış oldum. Dağdan inip basın mensuplarının beni beklediği yere yaklaşırken sizin dersinizden aklımdan kalanları uygulamayı düşündüm.

Tüm hipotermi ve halsizliğime rağmen onlara
‘havanın birden bozduğunu, sis ve kar fırtınası nedeniyle hareket edemediğimi ve şimdi sağlık durumumun iyi olduğunu’ söyleyecektim.
 
‘Kar mağarası yapıp içinde korunduğum’ bana o an önemli gibi gelmediği için söz etmedim. Ancak olaydan birkaç gün sonra gördüğüm televizyon ve gazetelerdeki haberler beni gerçekten şaşkınlığa uğrattı.”

İPUCU:
Kar mağarası kazarak kurtulan bir dağcı, gazeteciler için çok lezzetli bir hikaye. Unutmayın ki gazeteciler hikayelerin peşinde koşar. Hikayenizin en renkli tarafı da kuşkusuz bu.


“OLAY ASLINDA ŞÖYLE OLDU”

“Hazır Uludağ’a tatile gitmişken (daha önceki kışlarda da iki kez çıktığım) Uludağ’ın zirvesine tur kayağıyla bir tırmanış yapmayı kafama koymuştum. 30 Ocak sabahı tırmanışa başladım ve öğlen olmadan zirveye vardım.

Dönüşte sis ve sonrasında aniden bastıran kar fırtınası nedeniyle dağda mahsur kaldım. Fırtına o kadar şiddetliydi ki, değil yürümek, ayakta durmanın bile imkanı yoktu.
 
Ekiplere haber verdim, GPS’imin koordinatlarını bildirdim, sonra fırtınadan korunmak için dağcı kazmamla bir kar mağarası kazdım. Mağaranın içinde sürekli hareket ederek ve uyumadan 16 saat kadar mücadele verdim.

Kurtarma ekipleri tüm çabalarına rağmen hava şartları nedeniyle bulunduğum yere ulaşamadılar. Üstün ve fedakarca çabaları için kendilerine binlerce teşekkür borçluyum.

Sabah sekiz gibi hava tamamen açılınca kar motoruyla aldılar, sonra hipotermi durumuna bakılmak üzere hastaneye götürüldüm.

Televizyonların haber bültenlerinde ve ertesi gün gazetelerde haberler çıkınca tabi eş, dost ve tanıdıklardan telefonlar yağmaya başladı.
 
İşte benim için ikinci kabus o anda başlıyordu. Çıkan haberleri görmemiştim ve maalesef insanlara sürekli,
‘Hayır, kayak yaparken olmadı... Kaybolmadım’ gibi açıklamalar yapmak zorunda kaldım. Tabii 5-10 telefondan sonra arayanlara artık sadece teşekkür edebildim.”
 
İPUCU:
Bu tür sıcak gündem konularında “birileri” gazeteciler için haber kaynağıdır. Bu bazen jandarma gibi resmi yetkililer, otel görevlileri, kurtarma çalışmalarına katılanlar olabilir, bazen de dağcılık konusunda hiç bir uzmanlığı olmayan alakasız birisi.

Gazeteciler, haberle ilgili “en son gelişmeleri” aktarmak için  “sorgulamadan” haberi yayına verebilir. Böylece yanlış veya eksik bilgi medyada tekrar etmeye başlar. İşte tam bu nedenle, medyaya net, anlaşılır ve doğru bilgiyi “onların yayın hızında” aktarabilmek önemli.


 
“KAYAK YAPARKEN KAYBOLDU”

Verilen haberlerde olayların gelişimiyle ilgili farklı bilgiler yer alsa da tüm haberlerde ‘akşamüstü otelden kayak yapmak için çıktığım’ sonra da 'kaybolduğum’ yazıyor.  

İlginç bir ortak payda, ama maalesef gerçek dışı.  Saat 16:30’da zaten pistler kapandığına göre bu saatte birinin kayağa çıkması da ilginç.  Kayak yapan herkes 16:30 gibi pistlerin kapatıldığını ve kayağa çıkılamayacağını bilir.

İşte en çok mağdur olduğum konu,
‘kayboldu’ ifadesi. Bir kişi nerede olduğunu bilmiyorsa ve/veya başkaları onun nerede olduğunu bilmiyorsa o kişi kaybolmuştur. Ancak, ben daha en başta ekiplere GPS’den aldığım koordinatlarımı verdim, nerede olduğumu tarif de ettim.  Noktasal olarak biliniyordu nerede olduğum, buna rağmen birçok gazetede ‘yönünü şaşırdı’, ‘kayboldu’ ifadeli  başlıklar atılmış. Bazı basın mensupları doğru ifadeyi, yani ‘mahsur kaldı’ ifadesini kullanmış.”
 
İPUCU:
Gazeteci UZMAN değildir!
Yaşadığınız olayın “mahsur kalma” mı yoksa “kaybolma” mı olduğu konusundaki ayrımına fazla takılmazlar. Muhtemel kendisi de dağcılığa meraklı veya kurtarma ekiplerinden “doğru” tanımı alabilmiş bir gazeteci aradaki ayrımı yakalamıştır. Sizin için son derece basit olan bu ayrım konusunda gazetecileri net bilgilendirdiğinizden emin olun!



“AMATÖR”

“Haberleri okuyan ya da izleyen birçok arkadaş  ‘amatör’ sözcüğüne takılmış.  İnsanlarda amatör sözcüğünde bir ‘acemi’ algısı var. 25 yılı aşkın bir zamandır lisanslı olarak dağcılık yapıyorum. Ben bu işten para kazanmadığıma göre amatör olarak nitelendirilmeme ben takılmadım.”

İPUCU:
Türkiye'de amatör ve profesyonel kavramları maalesef sizin de belirttiğiniz gibi doğru tanmlanmıyor. Amatörlük deyimi genellikle acemiler için kullanılıyor. Ve, muhtemelen gazeteciler 25 yıllık lisanslı dağcı olduğunuzu bilmiyordu.

 
“KÜREK FOTOĞRAFI”

“... ‘En büyük şansım küreğimin yanımda olmasıydı’ demişim. Bir de kürek fotoğrafı koymuşlar. Bu kürek nereden çıktı acaba? Dağcı kazmam vardı yanımda, kürek değil, aşağı inince gördüler zaten.”

İPUCU:
Gazetecilerin görsele ihtiyacı vardır. Uzman değildir demiştik, değil mi? Aradaki farkı sadece siz ve sizin gibi dağcılık sporu yapanlar ayırt edebilir.

 
“EŞİMLE KARIŞTIRMIŞLAR”

“Bir haberde de Ankara Üniversitesi’nde profesör olduğumu yazmışlar. Sanırım eşimle karıştırmışlar, profesör olan o.”

İPUCU:
Medyanın haberi yetiştirme telaşı içinde bazen bilgiler çifte kontrol yapılmadan aktarılabilir. Üstelik, bir profesörün dağda kalması sizin dağda kalmanızdan daha ilginç bir hikaye, kabul edelim.

 
“KAR MAĞARASI”


“Olayın en sevilen, beğenilen kısmı ‘kar mağarası yapmam’ olmuş.  Mağara kazmasaydım zaten donarak ölecektim. Ama bu çok ilgi çekmiş, belki de bir şans olmuş habercilik açısından. ‘Bilgi Hayat Kurtarır’ başlığı vardı bir gazetede.

... Baktığımda aslında muhabirler çok zaman harcıyor haber almak için. Ben dağdan inene kadar saatlerce beklemişler ambulansın başında. Aynı çabayı haberi doğru vermek için neden harcamıyorlar anlamıyorum.”

İPUCU:
Ambulansın başından “dağda mahsur kalan ve kar mağarası kazarak hayatta kalmayı başaran dağcı”nın fotoğrafını çekmek için bekliyorlar. “Kar Mağarası” da medya için bir “HAPPY END” öyküsü. Mucize-beceri öyküsü mutlu sonları da herkes sever.


SONUÇ

“Olan biteni ben biliyorum ama basında bunun nasıl ve neden bu şekilde yer aldığı konusunda sizin yorumlarınıza ihtiyacım var.”

*

Aslında, medya ile iletişim becerilerini güçlendirmek isteyen pek çok şirket ve yönetici bu eğitimi bir kez alınca “Tamamdır, oldu” duygusuna kapılıyor.

Yılda bir kez yapılan TAZELENME eğitimleri ise refleksleri canlı tutuyor. Ama, genellikle bir kez yeterli görülüyor.

Oysa, AKIL UNUTUR, BEDEN UNUTMAZ! Bedenin öğrenmesinin yolu ise PROVA’dan geçiyor.
Zira, Abdullah Özgüven’in vakasında olduğu gibi eğitimin nerede ve ne zaman işe yarayacağını kim bilebilir ki!

Abdullah Özgüven’e tekrar en içten geçmiş olsun dileklerimizle ve bizimle paylaştığı için teşekkürlerimizle...