Bir yalanı kaç kere tekrarlarsak gerçek olur?

Nazi Almanyası’nın Propaganda Bakanı Josehp Goebbels’ten beri bilinen şu ki, bir yalan sürekli tekrarladığında “gerçek gibi” görünüyor. Nasıl mı?

ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump’u izlemek yeter de artar bile.


Azime ACAR




 
Malum, Trump ilk günden beri, her fırsatta medyayı “Siz yalan habersiniz” diyerek suçluyor, sevmediği gazetecilere soru sorma hakkı vermiyor, haberciliğini beğenmediği CNN, BBC, New York Times gibi yayınların temsilcilerini Beyaz Saray’a dahi almıyor.
 


Yalancılıkla suçladığı medya ise Başkan’ın yalanlarını merak etti.
 
Washington Post gazetesi, bir ekiple, Başkan’ın göreve geldiği 20 Ocak’tan itibaren yaptığı konuşmalar ve açıklamalarındaki yalan, yanlış, yanıltıcı bilgileri izledi.

İlk 35 günde 133 tane yalan, yanlış bilgi saptadı. Yani gün başına 4 yalan.
 
Kendi özgeçmişiyle ilgili 18, istihdam konusuyla ilgili 17 yalan, yanlış bilgi veren Başkan’ın rekoru ise göçmen konusunda. 35 günde 34 yalanın ucu okyanusu aşıp, İsveç’e kadar uzandı.
 


GAZETECİDEN YALAN HABER ÇIKIŞI

"İsveç yalanına" geçmeden önce Almanya Başbakanı Merkel ile ABD Başkanı Trump’un bu hafta sonu Beyaz Saray’da düzenledikleri basın toplantısına bir göz atalım.

Alman DPA ajansı muhabiri Kristina Dunz tarafından Trump’a yöneltilen “yalan haber” sorusu kadar, Trump’un yanıtı da tokat gibiydi.
 
Gazeteci Dunz, “Basında çoğulculuktan niye çekiniyorsunuz? Niye doğru olmadığını bilerek ‘yalan haber’ yayıyorsunuz?” diye sordu.

Trump, soruyu yanıtlarken, ‘hoş, kibar bir muhabir” diye başladığı cümlesini, “basın mensubunun sorularıyla ‘yalan haber’ yaydığını” söyleyerek tamamladı. Belli ki gazeteci sorusuyla Trump’ı kızdırmıştı.
 


Basın toplantısının ardından twitter’ın başına koşan Trump, “Yalan haberlerden duyduklarınıza karşın, Merkel’le harika bir görüşme gerçekleşti” dedi.



 Oysa, bu “harika” görüşmede, gazeteciler “Merkel-Trump tokalaşmasını görüntülemek” istemişler,  Merkel bunu Trump’a aktarmış, ancak Trump hiç oralı olmamış, kafasını öte yana çevirmişti. Deyim yerindeyse Merkel’in eli havada kalmıştı.
 


İSVEÇ’TE BİR MİLYON KİŞİ

Dönelim İsveç yalanına...

Trump, 18 Şubat günü Florida’da düzenlediği bir mitingde şunları söyledi;

“Dün gece İsveç’te ne olduğuna bir bakın. İsveç... Kim inanırdı buna... İsveç. Çok sayıda mülteci kabul ettiler. Hiç hayal etmedikleri kadar sorunla karşı karşıyalar.”

Şaşkına dönen ve “Ya bizde ne oldu ki” diye arayıp taramaya başlayan İsveçliler, bir yandan da  sosyal medyada, “Dün gece çok soğuktu”, “Büyük bir misket köftesi soygunu mu oldu; çıtır ekmekten yüzlerce kişi dişlerini mi kırdı” gibi alaycı paylaşımlarla inceden kafa buldu.

Bu arada İsveç Dışişleri Bakanlığı da Amerikan Dışişleri’nden konu ile ilgili bilgi istedi.

Sabahın köründe bile sosyal medyayı aktif biçimde kullanan Trump, İsveç’e bizzat kendisi twitter üzerinden yanıt verdi;
 
“...sözlerim, Fox News’ta yayımlanan göçmenler ve İsveç’e ilişkin programa gönderme yapıyordu."



Trump’un yalan haber ve yanlış bilgilendirmesini protesto için Danimarkalı ressam Soren Vilhelm bir hafta sonra, facebook üzerinden Danimarka’nın Başkenti Kopenhag’da bulunan İsveç Büyükelçiliği önünde “İsveç’teki Olay” için buluşma çağrısı yaptı.

Binden fazla kişi bir araya geldi, olayın kurbanları (!) için mum yaktı, yapay çiçekler bıraktı.

Wilhelm, “yalanımı seveyim” diyerek, geceye 1.300 kişinin katılması gerçeğine karşın, facebook'ta yaptığı paylaşımda, “1 milyon kişinin geldiğini” yazdı.

GERÇEK, GERÇEKTEN GERÇEK Mİ?

Olup biteni iyi anlatan tanımlardan birisi post-truth sözcüğü.

Oxford Dictionary tarafından yılın sözcüğü olarak seçilen “post-truth (hakikat sonrası)'nın tanımı şöyle:

"Objektif olguların, kamuoyu oluşturmakta duygular ve kişisel inançlardan daha az etkili olduğu bir dönem.”
 
Oxford Üniversitesi  tarih profesörü, The Guardian yazarı Timothy Garton Ash, Şubat ayında Hürriyet’ten Çınar Oskay’a verdiği röportajda, bu kavramı bakın nasıl ete kemiğe büründürdü;

“Trump’ın defalarca Obama’nın ABD’de doğmadığını söylemesi gibi... Amerikalıların yüzde 30-40’ı hala Obama’nın Amerika’da doğduğundan emin değil.”



Gerçek, gerçekten gerçek mi?
Doğruların, hakikatlerin, olguların önemini yitirdiği bir dönemdeyiz.